Şükrü ALNIAÇIK

Şükrü ALNIAÇIK

Ya İntikam Ya Düşmanlık!

Evrende, 12 ayda bir baharın gelmesi gibi bazı sabitler vardır. Bunlardan güneş tutulması gibi astronomik olanları doğaldır.

4 yılda bir şubat ayının 29 çekmesi gibi kronolojik olanları ise yapaydır.

Evet, bir sistem vardır ama mesela tarlalardaki ürün bereketi her sene aynı olmaz.

Üreticiler bazı yıllar: "bu sene kar çok yağdı, ürün bereketli olacak" derler.

Bazen de ürüne bakarak mevsim hakkında hüküm verirler. "Bu yıl ayva bolluğu var, kış sert geçecek" derler.

Tarihte anlatılan büyük kıtlıklar, kuraklıklar da evrendeki bu devinimin ve değişimin eseridir.

İnsanoğlu, farkında olmasa da ekolojik sistemin bir parçasıdır ve tabiattaki bütün olaylardan etkilenir.

Doğa olaylarına göre epeyce kul yapısı bir ürün olan siyasette de böyle bir devinim vardır.

Sanayi devrimi gibi tarihi hızlandıran olaylar, sınıfsal çatışmalara, sosyalizme, komünizme zemin hazırlarken, ihtiyaç duyulan kaynakların sınırlı olması, uluslararası çatılmalara yol açmıştır.

Küresel ısınma Ege'deki balıkları nasıl Marmara denizine sevk ediyorsa, savaş yıllarındaki tasarruf tutkusundan kaynaklanan tüketim daralması da toplumları o şekilde yeni arayışlara sevk etmiştir.

Bu arayışın sonuçları da toplumdan topluma farklı olmuştur. Mesela 1930'larda Amerika'da sermaye sınıfı, liberal kapitalizme yelken açarken Türkiye'de Devletçi bir kalkınma modeli tercih edilmiştir.

Siyasette de seçimlerin dört yılda bir yapılması gibi sabitler, bir de değişkenler vardır.

Seçmenin oy verme zamanı sabittir; ama oy değiştirme yani siyasi bereket zamanı biraz değişiktir.

Çiftçinin tabiata bakarak kıtlığı ve bereketi önceden sezebilmesi gibi siyasetçinin de bu "bereketli dönemeci" görebilmesi gerekir.

Bu rey değiştirme tabii ki "topluca başka bir partiye geçme" şeklinde gerçekleşmez.

Ancak bazı dönemlerde siyasi partilerin yapacağı hamleler, başka dönemlere göre daha verimli sonuçlar doğurur.

Türk siyasi tarihinde öyle devrim seviyesinde değilse de ciddi oy kaymalarının görüldüğü zamanlar olmuştur.

İşte 15 Temmuz sonrasında Türk siyaseti böyle olağanüstü ve oy kaymaları açısından bereketli bir döneme girmiştir.

Açık konuşalım: 2002'den beri yapılan seçimlerde siyasi partilerin oy oranları bir önceki seçime göre % 3-5 aralığında değiştiyse 2019 seçimlerinde bu oranın "% 10'u geçme ihtimali" vardır.

Daha da açık konuşmak gerekirse: MHP'nin bu sempati siyasetine devam etmesi halinde AKP seçmeninin bugünkü havadan MHP'yi iktidara ortak edecek bir formülü teneffüs edeceğinden hiç şüphem yoktur.

AB, ABD, Ortadoğu, Avrasya, Güneydoğu meselelerinde MHP'nin çizgisine gelinmiş olması bir yana "3. Dünya Savaşı" sözlerinin telaffuz edildiği dünya konjonktürü de bu dönüşümü desteklemektedir.

Milliyetçilik yükselmektedir. Devir MHP devridir.

Ayrıca hepimiz görüyoruz ki vatandaşta, siyaset kurumuna ve bugüne kadar iktidarda kalmış partilere karşı büyük bir güvensizlik vardır.

CHP, bu güvensizliğe oynamaktadır; ama HDP'yle ittifak dışında hiçbir çıkış kapısı yoktur.

İçinden FETÖ'yü tam olarak atamamış ve kimin ne olduğunun belli olmadığı bir AKP'nin FETÖ'yle mücadelede inandırıcı olması mümkün değildir.

Üstelik FETÖ ve arkasındaki güçler, CHP'yi ve HDP'yi otomatikman düşürmüş, AKP ile uğraşmaktadır.

Düşmanla savaşan AKP hükümetini desteklediği için MHP de hücumlardan nasibini almaktadır.

Bu iki partiden hangisi elindeki avantajları iyi kullanır ve sorunlarını erken aşarsa 2019 düzlüğüne önde giren parti olacaktır.

Erdoğan FETÖ'yle mücadelede nasıl, partisindeki bazı isimlere değil de Binali Yıldırım'a güveniyorsa aynı sebeplerde kurumsal olarak AKP'den çok MHP'ye güvenmektedir.

Önceden kendi bekası için yok etmeye çalıştığı MHP'yi memnun ve muzaffer kılacak bütün tavizleri vermekte, hizmetleri görmektedir.

Öyle ki "Başkanlık"ta bile konuyu doğrudan referanduma götürebilecekken MHP'nin rızasına teslimiyet göstermiştir.

Erdoğan-Putin dostluğu bu şekilde sürdükçe, Suriye rejimi yaşayacaktır.

Üç milyon mülteciyle kala kalmış "stratejik sessizlik" içindeki AKP'nin, milletine güven veren, başı dik bir MHP karşısında fazla da şansı yoktur.

AKP için "devr-i sabıka karşı" önlem teşkil edecek "koalisyonlu" bir geçiş döneminden sonra iktidarı MHP'ye bırakmak, ani bir düşüşe nazaran şayan-ı tercih olacaktır.

Böylesine önemli bir siyasi dönemeçte, Devlet Bey'in akıl dolu hamlelerine "yandan çelme takarak" ayak bağı olmanın adı "parti içi muhalefet" değildir.

Ufukta kurultay filan da yokken, bana göre durum artık daha ziyade "psikolojik"tir!

Bu kritik dönemeçte MHP'nin 2019'daki ilk seçimlere kadar, Devlet Bey'den daha çok sevilen bir lider yetiştirme imkânı ve ihtimali yoktur.

Öyleyse sanki partide başkanlığı isteyen varmış gibi "ben başkanlığa karşıyım" sloganıyla yürütülen o kurnaz muhalefetin sebebi, ya "ferdi intikam" ya da "şahsi düşmanlık"tır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şükrü ALNIAÇIK Arşivi
SON YAZILAR