DİYANET DİNİ HİZMETLER VEREN BİR KURUM MUDUR?

15 Temmuz ihanet gecesinden sonra “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi” başlıklı tek gündem maddesiyle toplanan Olağanüstü Din Şurası’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez  Fetullahçı Terör Örgütünü (FETÖ)dini bir yapı, elebaşını da din âlimi olarak kabul etmenin mümkün olmadığını söylemişti.

15 Temmuz gecesini yaşayan, tankların önüne yatan bu millet, Diyanet İşleri Başkanı’nın bu açıklaması olmasa FETÖ’yü bir dini örgüt olarak görmeye devam ederdi maazallah! Bu açıklama ile gerçeği görebildi hamdolsun.

Bu kadar feraset sahibi bir kurumun 3.600 küsur FETÖ’cüyü ancak darbe girişiminden sonra tespit etmesine şaşmamak lazım bu durumda… FETÖ’nün dini bir yapı olmadığını açıklayan Diyanet’in son yıllardaki uygulamalarını ve sessiz kaldığı hususları düşününce Diyanet’in dini hizmetler veren bir kurum olup olmadığı sorusu geldi aklıma.

Diyanet’in 12 Ağustos 2016 tarihli Cuma Hutbesindeki “Yüce Allah’ın dosdoğru yolunda, Peygamberler dışında ismet sıfatına sahip ‘masum ve tartışılmaz’ herhangi bir şahsiyet yoktur. Sırât-ı müstakimde Peygamberler dışında hiç kimsenin özel, seçilmiş ve yanılmaz olduğu düşünülemez. Herhangi bir kimsenin sözlerine, eserlerine ve davranışlarına hikmetli olduğu düşüncesiyle kutsiyet atfedilemez.” ifadeleri hem şaşırttı, hem de sevindirdi aslında.

Bunca yıldır bir takım cemaatlerde hoca efendilere, şeyhlere iradesini bütünüyle teslim edip onları Peygamberlerin, Kuran’ın önüne geçirip onlara yanılmazlık atfederek Allah’a açıkça şirk koşan vatandaşları ilk defa bu kadar doğrudan uyardı Diyanet, FETÖ ihaneti sonrasında. Aslında bu sözler, siyasileri sorgulanamaz görerek ilahlaştıran için de önemli bir uyarı idi.

Bu sözler sevindirici idi ancak geçmişin izleri ve etkileri öyle hemen silinmiyordu. Zira kimileri için adeta ikinci peygamber, “Allah’ın bütün vasıflarına sahip” dendiğinde, salâvat uyarlandığında, sünnetinden bahsedildiğinde, doğduğu şehir mübarek ilan edildiğinde Diyanet dinin doğrularını hatırlatmak gibi bir kaygısı olmadığını ortaya koymuştu. Bunda “Zırhlı Mercedes”in “günah geçirmezliği” mi etkili olmuştu, onu bilmek çok mümkün değildi.

Çözüm sürecinde asabiyet kelimesinden farklı anlamlar çıkararak alt kimliklere vurgu yapmaktan kaçınılmıyor, üst kimlikte birleşelim diyenlere ırkçı yaftası vuruluyor, milli devletin ve milletin birliğinin altını oyan hutbeler okunabiliyordu. Gerçek anlamda bir dil olup olmadığı bile tartışılan Kürtçe’nin sanki belirli bir yazılış standardı varmış gibi Kürtçe Kuran bastırılıyordu.

Çözüm sürecinin henüz sonlanmamış olduğu 7 Haziran 2015 seçimlerinden iki gün önceki Cuma hutbesinde “Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen de bizden değildir.” sözleri hadis olduğu söylenerek okunuyor, “Bugün de aynı dine, aynı kitaba, aynı peygambere iman eden Müslümanlar arasında mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm’ın önüne geçirenlerin sayısı hiç de az değildir… Kendimizi dinimizin onay vermediği bağnazlık, asabiyet ve ırkçılığa asla mahkûm etmeyelim.” denerek, ırkçılıktan bahsedildiğinde “siyahî” vatandaşların akla gelmesinin mümkün olmadığı bir ülkede belli bir partiye oy vermemek üzere insanlar yönlendiriliyordu…

Maket Kâbe tavaf edilirken, Kuran sayfaları pasta üzerine baskı yapılıp yenirken, Allah yazılı pidelerle ramazan sofralarında iftar yapılırken hiç sesini duyamamıştık Diyanet’in…

Türkiye yolsuzluklarla sarsılırken, Kuran’dan bu konuda bir ayet paylaşmayan, “Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa cezalandırırım” diyen Peygamberin hadislerine atıf yapmayan Diyanet ve onun başındaki hadis profesörü Görmez bunları görmediği gibi çocuk istismarı, tecavüz vakalarını da görmezden ve duymazdan geliyordu…

15 Temmuz ihanetinde öldürülen hainler için cenaze hizmeti vermemeyi akıleden ancak 32 senedir yaklaşık 40 bin vatandaşımızın katili PKK’lı teröristler için böyle bir uygulamaya gitmeyi düşünemeyen, 15 Temmuz ihanet gününden demokrasi mitinglerinin sona erdiği 10 Ağustos’a kadar sürekli sala okuyan ama PKK’nın şehit ettikleri için bir gün bile tüm Türkiye’de aynı anda sala okumayı düşünemeyen Diyanet tutarlı mıdır?

Bu bağlamda; siyasi konjonktüre göre tutum belirleyen, iktidarın hoşuna gidecek şekilde hutbe düzenleyip hoşuna gitmeyecek konularda hutbe okutmayan, bu tavrıyla iktidara muhalif Müslümanları Cuma’ya gitmez hale getiren veAlevileri görmezden gelen Diyanet tüm Türkiye’yi kucaklayan ve dini konularda düzgün hizmet veren bir kurum mudur?

2015 yılsonu itibariyle 86.762 camide 117.378 personel istihdam eden, yaklaşık 6,5 milyar TL ve 12 bakanlıktan daha fazla bütçeyle, Türkiye’de bütün bunlar olurken, ladesin caiz olmadığını ilan etmek dini hizmetler veren bir kurum olmak için yeterli midir?

Bu bütçe ve bu kadro ile “nakilcilik”ten öte bir şey yapmayan, Atatürk’ün talebi ile meal hazırlayan Elmalılı Hamdi’nin mealini aşan bir başka Türkçe tercüme ortaya koyamayan, insanların dinlerini daha doğru öğrenmesi açısından “Kur’an’ı mealinden okuma”yı özendirecek bırakın bir politikayı, söylemi bile olmayan, sahur vakti ve oruç tutma süresi konusundaki tartışmalara nokta koyamayan Diyanet görevini yaptığını düşünmekte midir?

Vatandaşlar bir takım cemaatler tarafından milyarlarca dolar tokatlanırken sesini duymadığımız Diyanet’in işinedir Allah aşkına? FETÖ’den hiçbir farkı olmayan diğer bazı cemaatlerin örgütlenmesinin önüne geçmek için başka felaketler mi beklenecektir?

Hz. Ayşe’nin Hz. Peygamber ile çocuk yaşta değil 18-20 yaşlarındayken evlendiği ortada iken, “çocuk gelinler” konusundaki suiistimallerin önüne geçecek bir söylem ve politika geliştirmemesinin sebebi çocuk yaştakilerle evlenmeye meraklı cemaatleri küstürmemek midir?

Cuma hutbelerinin içeriğinden “Allah katında tek din İslam’dır.” ayetinin AB’nin talebi ile çıkarıldığı tartışılmıştı uzun zaman. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuyu da FETÖ’ye yıkarak kurtulabileceğini mi düşünmektedir?

Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihli ve 429 sayılı Kanunla ‘İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek’ üzere Atatürk döneminde kurulmuştur.

Ancak, kurucusu Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” sözlerini anlamak için (anlamıştır inşallah) Diyanet’in 15 Temmuz gecesini yaşaması mı gerekirdi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yiğit GÖKALP Arşivi
SON YAZILAR