Türk milletinin tarih duygusu
Ömer Seyfettin, 23 Ocak 1919’da Tercüman-ı Hakikat gazetesinde kaleme aldığı makalesine şu cümle ile başlar :
"Edebiyat hayatın en sadık bir aksidir. Fikir dimağımızda nasıl fiile öncülük ediyorsa, sosyal değişim, dönüşüm eğilimleri önce edebiyatta görülür"
Yani edebiyat hayatın ta kendisidir diyor. Hatta toplumsal gelişimi, değişimi her tür kayıttan önce ele alır.
Türk edebiyatı, Türk sosyal hayatı içinde çağları aşan bir zengin alanı ifade eder.
Mesela Dede Korkut destanı gibi.
Merhum tarihçimiz Fuat Köprülü, "Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar" der.
Birileri Dede Korkut'un gerçekte var olup olmadığını konuşa dursunlar adı geçen destanlar gerçekten de fikir dimağımıza öncülük etmeyi sürdürmektedir. Hem böylesi kültür hazinesinin Türk milletinin zihin dünyasından çıkmış olması bu milletin ne kadar büyük bir edebi üstünlüğe sahip olduğunu ortaya koyması açısından daha da önemlidir.
Bizce Dede Korkut’un tarihi bir kişilik olarak, Oğuz coğrafyasında yaşadığı açıktır.
Tıpkı, destanın başında belirtildiği gibi, "Oğuz'un tamam bilicisidir" Halkın kollektif varlığı bu tarihi şahsiyeti üretmemiş, yaşatmıştır. Halkın var olanı yaşatması gibi bir marifetinin ve şifa kültürünün ne denli zengin olduğu bilinir. Ama bu kültür, icat etmekten çok yaşatmak üzerine kuruludur. Bu konuda özellikle otuzlu yıllarda pek çok çalışma olmuş şimdilerde antropoloji o yılların çalışmalarını değerlendirmeye, geliştirmeye başlamıştır.
Jan Assmann'ın, "Eski Yüksek Kültürlerde Yazı Hatırlama ve Politik kimlik: Kütürel Bellek" isimli çalışmasında çok önemli ayrıntılar var. Eskiden, yazılı kültüre sahip olmayan toplumların tarih bilincine hatta tarihe sahip olmadığı konuşulur, kabul edilirdi. Bugün ise " tarih duygusu" kavramı öne sürülerek toplumların " geçmişin olayları, kişileri ile bağı koparmamak, hatırlamak ve anlatmak" vazifesini sözlü kültür vasıtasıyla, yani şifa tekniği ile bizzat yaptığı kabul ediliyor. Böylece yine yeni bir terim öne sürülerek "sıcak hatırlama" sağlanmış oluyor.
Nitekim Dede Korkut, destanları Dresden nüshası başta olmak üzere yazıya geçmiş olmasına rağmen esas meyvesini şifa kültüründe, halkın bellğinde vermektedir.
Merhum Orhan Şaik Gökyay, "Dede Korkut Destanı" isimli muhteşem eserinde destanın en az üç menkıbesinin güneydoğudan Trakya’ya kadar biraz tahrif edilerek de olsa halkın belleğinde, şifa kültüründe yaşatıldığını beyan etmiştir.
Bu çok önemli bir durumdur. Zira insanoğlunun hatırlamaktan çok, unutmaya meyilli olduğunu düşünürsek Dede Korkut destanlarının halk indindeki öneminin ve halkın şifa kültürünün ne denli güçlü olduğunun altını çizmek gerekir.
Özgün adıyla, "Ala Lisan-ı Taifei Oğuzan" adlı Dede Korkut masalları, artık UNESCO Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili Listesi'ne girdi.
Başvuru, Türkiye ve Azerbaycan ile birlikte yapıldı. Çünkü Oğuzların başlıca olarak Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan bölgesinde ekseriyeti oluşturdukları bilinir. Oğuzluk, Türklük ilmi açısından büyük bir öneme sahiptir.
Dede Korkut destanları, tıpkı Seyfettin’in yüz yıl önce belirttiği gibi hayatımızın yansımasıdır.
Hâlâ.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.