ABD, TÜRKİYE, IŞİD, PETROL ve KAN

  Günümüz Ortadoğu’sunda, özellikle Irak ve Suriye’de olup bitenleri iyi analiz edip anlamak istiyorsak, Ortadoğu’nun son iki yüz yılını “Petrol”den soyutlamadan olayları ve resmi okumamız gerekmektedir. Bu yöntem bize çok daha sağlıklı bilgiler ve gösterilen resim ile görmemiz gereken tabloyu ayırt etmemizde yardımcı olacaktır. Zira “Birinci Dünya savaşı ve devamı niteliğindeki İkinci Dünya savaşının ne, neden, niçin, nasıl, niye, kim/kimler olarak sorguladığımızda, karşımıza ‘Petrol Savaşları’ çıkmaktadır.” abd türkiye ışid petrol ve kan   Emperyalizmin taşeronluğunu yapan AKP hükümetinin, Ortadoğu’da izlemeye çalıştığı iki yüzlü politikada nasıl tıkandığının bilinmesi gerekiyor. IŞİD ve Kürtlerin birbiriyle karşıt kıyımına Esad politikasını da ekleyen Erdoğan’ın politikasıyla, bölgedeki petrol akışının güvenliğinden endişe duyan ve tek derdi Ortadoğu’daki petrol olan ABD’nin politikası örtüşmemektedir. Kaldı ki IŞİD’e destek veren bölge ülkeleri ve batıda ayrı bir sorun olarak kenarda duruyor. Çünkü, IŞİD’e katılanların çoğu özellikle İngiltere ve batı ülkeleri.   ABD’nin izlediği politikada Kürtlerin, Ortadoğu coğrafyasında yeri yok gibi, ancak bu ateş çemberinin içindeki Türkiye’nin haritası için geçerli değil, kaldı ki Erdoğan asalında Kürtleri IŞİD’e kırdırıyordu ve işine de geliyordu ancak elinden bu kart alındı ve ABD, Türkiye’yi kendi stratejisine çekmek istemektedir.   Petrol açısından Türkiye-IŞİD müttefikliği petrol için de geçerliydi. Şimdi Türkiye zorunlu olarak IŞİD’e karşı operasyona çekildi ama kürtler ve petrol sorunu yine Türkiye’nin kıcağına bırakıldı. Yeni Osmanlıcılık, sünni imparatorluğu hayallerinin yıkılması da cabası tabiî ki. Şu anda Erdoğan’ın elindeki tek koz var. Madem IŞİD’i bölge güvenliği için terör unsuru olarak tanıyorsunuz o zaman bölgedeki diğer unsurları da PKK- PYD -YPG ve Suriye güçleri, onları da terör grubuna dâhil edip bu müdahale ile bölgenin tamamı için yapılsın. Hem Kürt sorununa kendince çözüm bulacak, hem Ortadoğu’da, ‘Osmanlı hamiliğini’ oynayacak. Yalçın Akdoğan’ın son açıklamaları da bunun göstergesidir.   ABD, AB ve İsrail, ulusal çıkarları ve menfaatleri doğrultusunda ‘İslamcı’ ya da ‘Etnik’ özelliklere sahip olan terör örgütleri kurar, eğitir ve çıkarlarının, menfaatlerinin olduğu coğrafyaya salıverirler. Bu örgütlere sözde ‘Cihad’ ya da ‘Devlet’ adına savaşmak için dünyanın birçok ülkesinden katılımlar gerçekleşir.   Gerçekte kim/kimlere hizmet ettiklerini dahi bilmeden insanlık dışı terör vahşetleri uygularlar. Daha sonra ABD, sizleri bu terör örgütlerine ve vahşetlerine karşı koruyayım der ve adeta gittiği yerlere çökerler, iliklerine kadar da sömürürler.   Snowden’ın açıkladığı, ‘ABD-İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğu’ artık ayyuka çıkan örgütlerden biri de, karma ve toplama cellatlar çetesi IŞİD’dir. (Irak Şam İslam Devleti)   IŞİD’i, silah ve para ile destekleyen batı ve Türk hükümeti, Türkmen’lerin katledilmesine seyirci kalmış, yaklaşık 350 bin Türkmen’in yer ve yurtlarından can ve mal güvenlikleri de hiçe sayılarak terk edilmesine göz yummuşlardır. IŞİD terör örgütü Irak’ta Kürtlere, kürt oldukları için değil ideolojileri gereği, ABD’nin Irak işgaline direnmedikleri ve Batının müttefiki oldukları içim saldırmaktadırlar. Türkmen’lerin katledilmesi ve yerlerinden edilmesi de Türkmen’lerin bulunduğu bölgenin ‘Petrol’ açısından zenginliği söz konusu olduğundandır.   “Ne zaman IŞİD terör örgütü, ‘Yezidiler’i öldürmeye ve Barzani’nin hâkim olduğu yerlere saldırmaya başlayınca, ABD, AB ülkeleri, Barzani’ye silah desteğinde bulunmaya ve küçük bir askeri operasyonla Sincar dağına kaçan Yezidileri kurtarmaya başladılar. Türkmen’leri unutup, hiçe sayan AKP hükümeti Yezidilere ilk yardım elini uzatan hükümet oldu ve sonrasında acilen NATO’yu devreye sokup ‘Galler Zirvesi’nde bir araya gelip, Türkiye’nin de aralarında bulunmasını istedikleri ve 40 ülkeyi aşan IŞİD’e karşı mücadele koalisyonunu oluşturdular.   ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin, Cidde’de ki görüşmede Türk mevkidaşı Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Koalisyonu destekleyici ve ‘Tampon Bölge’ konusunu ileri sürdüğünde, Ankara hükümeti Musul’da IŞİD tarafından rehin alınan 49 Konsolosluk çalışanı ve Özel Harekât mensuplarını sebep göstererek koalisyona hayır yanıtı verildiği açıklandı. Bu yanıtın ardından kısa bir zaman sonra IŞİD tarafından Musul’da rehin alınan vatandaşlarımız sebep ve gelişimleri konusunda çeşitli beyanatlar verilmesine karşın Türkiye’ye teslim edildi.   Şimdi ABD, Irak’tan sonra Suriye’de de özerk bir bölge oluşturulması için (No Fly Zone) ‘Tampon Bölge’ talebinde bulunmaktadır. İşin garip tarafı Erdoğan’ın bu talebe olumlu baktığıdır. Irak’ta ki gibi, Suriye’de güvenli bir bölge/Tampon Bölge/Özerk bölge oluşturulması için, Suriye uçaklarının uçuşlarına yasak bir bölge oluşturulmak istenmesi ve ‘Tampon Bölge’ olarak Türkiye’nin üzerinde yoğunlukla durulmasının ileriye yönelik yaratacağı sıkıntılar çok çok önemlidir.   Her ne kadar ‘Tampon Bölge’ konusu, 49 rehin vatandaşımızın ülkeye getirilmesinin ardından gündeme taşınmış olarak lanse edilse de, aslında 1 Eylül 2012 tarihinde ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in bu konudaki açıklamaları Hürriyet Gazetesinde yayınlanmıştı.   ‘’… Suriye’de tampon bölge için uçuşa yasak bölge (No Fly Zone) oluşturulmasının ön şart olduğunu belirten  Dempsey, ciddi bir hava savunma sistemine sahip olmayan Libya’da dahi NATO’nun AB’li üyelerinin zorlanıp ABD’yi yardıma çağırdıklarını anımsattı. Dempsey, ekonomik kriz nedeniyle bütçesinden trilyonlarca dolar kesilen ABD Ordusunun mevcut şartlarda Suriye’de böyle bir operasyonu yürütemeyeceğini belirtti. Dempsey, tampon bölgeden kastedilen yerlerin ise Suriye değil, Türkiye ya da Ürdün toprakları içinde olması gerektiğini belirtti. Ayrıca bu konuyla ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri ile kurdukları temaslara değindi. ABD Genelkurmay Başkanı, “Türk Ordusunun olası bir tampon bölgenin NATO askerince korunmasından yana olduklarını söyledi…”   Bir ay on gün sonra 10 EKİM 2012 tarihinde Zeynel Lüle’nin, Hürriyet gazetesinde yayınladığı “NATO’nun, Türkiye’yi koruma planı hazır” başlıklı haberinde : “NATO’da halihazırda ‘Hazırlık’ aşamasında bulunan ‘koruma planı’ ilk etapta şu unsurları içerebilir… Türkiye’de belli mevzilere yerleştirilebilecek hava savunma füzeleri (Patriot)…” olarak yayınlanmıştı.   Aradan 16 gün geçtikten sonra 26 EKİM 2012’de ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in Milliyet gazetesinde yayınlanan açıklamalarına bakacak olduğumuzda: “Türkiye’ye, özellikle insani yardım bölgeleri, balistik füze savunması, ayrıca onların (Türkler’in) istikrarsız bir kuzeydoğu Suriye ve PKK ile ilintili bazı terörle mücadele kaygılarının olduğu konularında birlikte planlamalar yapmak için özel ekipler gönderdiğimiz zamanlar olmuştur” demektedir.   Düşünebiliyor musunuz, ABD’nin Türkiye’ye özel askeri ekipler gönderdiklerini, bu özel gönderilen ekiplerle birlikte TSK yetkilileri ile planlamalar yaptıklarını, bu yapılan planlamaların “Kuzeydoğu Suriye” ve “İnsani Yardım Bölgeleri” konusunda ağırlıklı konuşulduğu ve kararlar alındığı açıklanmış, söylenmiş, beyan edilmiş. Yani bugünkü durum çok daha evvelinden tasarlanmış, planlanmış…   ABD’nin Suriye’de ‘tampon bölge’ için uçuşa yasak bölge kararı, BMGK’dan (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi)  çıkmadı ancak, birdenbire “Angajman Kuralları” diye bir kavram gündeme taşındı.   Hatırlarsınız TBMM’de Suriye tezkeresi kabul edilince, Suriye yönetimi “Sınırdan 10 KM geri çekilmiş” ve dolayısıyla fiili olarak bir ‘Tampon bölge’ oluşmuştu. (6 EKİM 2012 Hürriyet)   Ayrıca, gerçek amacını henüz daha bilmediğimiz (No Fly Zone) Uçuşa yasak bölge ya da “Özerk bölge/Tampon Bölge”nin, Suriye açısından ne denli kabul edilebilinir olacağı kuşkusuz merak konusudur.Yalnızca Suriye açısından mı? , Esad’lı Suriye’ye destek veren Rusya, İran’ın tampon bölge konusundaki açıklamalarından ‘şimdilik’ haberdar değiliz…   AKP Hükümeti, 'Tampon Bölge'den Beklediği Fayda olarak , ''Suriye'den kaynaklanıp ülkemize yoğunlaşan göçün, bu tampon bölgede tutulması ve Türkiye'ye gelmemesi'' olarak düşünmektedirler. Ancak 'Tampon Bölge' kurulması tehlikeli olmakla birlikte, kurulması durumunda ise bölgeye yerleştirilecek nüfusun korunması gerekmektedir. Bu güvenliği kim sağlayacaktır?   Bu göç eden nüfusu 'barındırmak, iaşe ve ikmal bakımını üstlenmek, ayrıca güvenliklerini sağlayabilmek' için karadan silahlı güçlerin devreye girmesi gerekmektedir.   Bu Askeri kara harekatını kim/kimler üstlenecektir ? Ayrıca bölgeyi, 'No Fly Zone' uçuşa yasak bölge ve dar olması gerektiğini düşünülen alanda konuşlandırılan 'yoğun göç nüfusunu' barındırmak da askeri yetkililerce tehdit ve tehlikelere maruz bırakılacağını ve son derece güç olacağı bildirilmektedir.   Bir diğer konu ise, tampon bölgenin uygulanabilmesi için 'Uluslararası İşbirliği' gerekmektedir. Sırf ABD istedi ya da Erdoğan'da aynı düşünceleri paylaşıyor demekle olmaz.   Nihayetinde, 'tampon Bölge'nin kurulması demek sadece Türkiye için sorun teşkil etmekle kalmaz ''Suriye bu durumu egemenlik hakkının ihlali'' olarak görecektir ki Rusya ve İran kayıtsız kalamayacaktır...   Büyük Ortadoğu Projesi’nin gayri resmi olarak hayata geçirebilmek için IŞİD’i, bölgedeki tetikçi olarak sahaya süren ABD-AB-İsrail, bölgede IŞİD ile birlikte şu hedefleri bir bir gerçekleştirmiştir.   Barzani ve Peşmerge’yi silahlandırarak bir anlamda her ikisine de ayar vermiş aynı zamanda, IŞİD, ABD’nin  Irak’a yönelik ambargo zamanlarında oluşan kanallardan ise Petrol kaçakçılığından yararlanmakta ( ABD Dışişleri bakanı John Kerry: IŞİD’in petrol sattığı Ülkelerden biriside Türkiye olabilir), Irak merkezi yönetimi Maliki’yi devre dışı bıraktırmış, Selefi IŞİD’in Sünniliği temsil ettiği algısını yaratmıştır.   IŞİD’in Selefiliği ve Sünniliği temsil edişi ileri atılmış olsa da sadece Sünni olmayanlara değil Şii, yezidi, ezidi, Keldani ve Nasturi’ler ile Türkmenleri katletmiştir.   Bölgede yaşayan Türkmen’lerin katledilmesi ve 350 bin civarında Türkmen’in yer ve yurtlarından edilmesi hadisesi ayrıca, Türkiye sınırına zorunlu olarak Türkmenler’in dışında Nasturi, Yezidi, Ezidi, Keldani’lerin gönderilmesi de bir farklı senaryonun bölümü olarak önümüze gelmiştir.   Ayn el Arap olarak bildiğimiz ancak bölücülerin ‘Kobani’ olarak ısrarla vurguladıkları bölge Irak-Suriye hattında stratejik öneme sahip bir alan olmuş ve IŞİD-PYD açısından da hayati önem arzetmektedir. Zira, PYD’nin hedefi bu alanı küresel güçlerin desteği ile tamamen ele geçirip Kürtleştirmek aynı zamanda Irak ile Suriye Kürtlerinin birleşme noktası haline getirmektir. Bölgede Türk kıyımı yaşanmış ve Petrolün olduğu Türkmen kentleri Türklerden arındırılarak Türksüzleştirme yoluna gidilmektedir.   ABD, AB, İsrail, Taliban ve El Kaide gibi kendi çıkarları için kurdukları sözde ‘İslamcı’ uyduruk örgütleri, çıkarlarının olduğu Afganistan’a yolladılar. Afganistan’ı, El Kaide’den kurtaracağız diye işgal ettiler. Suriye ve Irak’ı işgal etmek, ardından Türkiye’yi ele geçirmek ve bu coğrafya da ‘Büyük Kürdistanı’ dolayısıyla akabinde “Büyük İsral”i kurmak, Türkmenleri katletmek, coğrafyayı ‘Türksüzleştirmek’, Türkiye’yi Ortadoğu ile olan bağlarını koparıp, Orta Asya ile olan kapılarını kapatmak için daha evvel başımıza musallat edilen ve (BOP) projesi gerçekleşmeden bitirilmesine sıcak bakılmayan PKK terör örgütü gibi bir de IŞİD’i musallat ettiler. ABD ne yapar eder bu IŞİD içinden kendince çıkış yolu bulabilir ancak AKP hükümetinin özellikle sınırda yoğunlaşan sorunları ,‘Kürt sorunu’ ve ‘Açılım’ konusunun altından artık kalkamadığı ve gittikçe battığı aşikardır.   Amaç; Sevr’i dayatarak doğrudan işgal ve saldırı ile başaramadıkları Türkiye’yi bölüp parçalama işini, bugün kendi taşeron ve işbirlikçileriyle BOP kapsamında şeytanca tezgâh ve yöntemlerle elde etmek istemektedirler.   Ancak kurguladıkları terör örgütleri “kan ve petrol” ile beslenmeye, Müslümanın kanını Müslümana döktürmeye devam ettiği sürece yalnızca Irak’ı ve Suriye’yi tehdit etmekle kalmayacaktır… ABD ve İsrail’in başını çektiği bu oyun ve oyunun içinde, AB’nin ABD’ye rağmen bölgedeki petrollerden nasiplenmek istemesi ve BOP hedefinde bulunan başta Türkiye olmak üzere tüm İslam ülkelerini hatta “BRICS” ülkeleri de dâhil olmak üzere küresel sömürüye karşı onurlu tavır sergileyen diğer ülkeleri de tehdit edecektir.   Çözüm ise; Bu şeytanca ve oyun içinde kirli oyunların, küresel emperyalistlerin oyunlarını bozacak tek güç ‘Türk Milli İradesi’dir… O ‘Milli İrade’ 1920’ de nasıl da şahlanıp 1923’ de Lozan ile tüm dünyaya kafa tuttuysa, aynı irade bugün de yeniden şahlanıp tüm oyunları bozacak güç ve iradeye sahiptir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: ‘’Muhtaç olduğun Kudret damarlarındaki ASİL kanda mevcuttur.’’   Saygılarımla Ömer Kalaycı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer KALAYCI Arşivi
SON YAZILAR