Adı Konmamış Diktatörlük-Başkanlık Sistemi ve Yaklaşan Seçimler
Yeryüzündeki her milletin hayatında çok önemli zaman dilimleri ve tarihi dönemeçler bulunmaktadır. Çok kısa bir zaman sonra yapılacak milletvekili seçimlerini de hem son zamanlarda iktidar partisi AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sıklıkla dile getirilen ve her konuşmasında hemen hemen 400 milletvekili vurgusu yaparak, “Başkanlık Sistemi” istediğini dile getirmesi açısından görmek ve değerlendirmek zorundayız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 400 milletvekili istemektedir. Bu isteğinin mutlak amacı mevcut 1982 Anayasasını değiştirerek sorumsuz, diktatör bir Cumhurbaşkanı’nı
Peki, nedir bu AKP ve Recep Tayyip Erdoğan tarafından sıkça dillendirilen, üzerinde çok konuşulan ancak pek fazla da bir derinliğe inilmeyen Başkanlık sistemi? İşte bu makalemde geniş ve derinlemesine bir çalışma ile konuya binaen uzmanlarında görüşlerine yer vererek aktarmaya çalışacağım.
Başkanlık sistemi: Yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, olanaklarını genişleten bir hükümet sistemidir. Bu tanımı ile dünyada birbirinden farklı kendi tarihi, sosyolojik ve siyasal koşullarının ürünü haline gelmiş “Başkanlık” rejimleri de mevcuttur. Dünyada: ABD, Rusya Federasyonu, Fransa (Yarı Başkanlık), Brezilya, Güney Kore, Meksika, Azerbaycan ve Mısır gibi ülkeler ‘başkanlık sistemi’ni uygulamaktadırla
Her toplumun kendi tarihsel tecrübeleri ışığında belirledikleri ve uyguladıkları devlet yönetim modelleri vardır ve çağın gerektirdiği dönüşümler sebebiyle değişimlere uğraması da kaçınılmazdır ancak günümüz Türkiye’sinde mevcut parlamenter demokratik sistemin ülke ihtiyaçlarını karşılamakta yetersizliğinden ziyade, karar alma ve uygulama da açıkçası her şeyi kontrol altında tutma konusunda daha geniş yetkilere sahip olma arzu ve hevesleri yatmaktadır.
“Başkanlık sistemi”nin başarılı ve doğru uygulandığı birkaç istisna ülke dışında hızlı bir şekilde diktatörlüğe kayan / kaymış ülkelerde mevcuttur. Mısır’da darbe ile yönetime geçen Abdülfettah El Sisi, kendi arzu ve heveslerine göre bir başkanlık sistemi kurgulamıştır. Wiladimir Putin’li Rusya Federasyonundaki başkanlık sistemi ise tam anlamıyla ‘Tek Adam’ yönetimidir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ve üst düzey AKP’li yönetici ve bürokratlarının bir dönem sıklıkla kullandıkları “Meksika usulü başkanlık modeli” ise başkan olacak kişinin sınırsız yetkileri ile “Emperyal Başkanlık” olarak nitelendirilmişt
‘Başkanlık sistemi’, mevcut 1982 Anayasası’nın uygulanmasına geçilmesinden bu yana, tek başına iktidara gelen siyasi parti liderlerinin değişmeyen ortak heves ve arzusu olmuştur. Ancak her ne kadar tek ortak yanlarını başkanlık sisteminde heves ve arzularının yanı sıra, ne 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ne de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasi partilerinin tek başına iktidar olduğu dönemlerde, günümüz iktidarı AKP ve 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kadar ısrarcı bir yaklaşımla dillendirme imkânlarını yakalayamamışlar
İktidar partisi AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, mevcut demokratik parlamenter sistem işleyişinin “ülke ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli gelmediği”ni ve ülke için yapılmak istenenlerin mevcut sistemdeki “fren ve denge” mekanizmalarının engel olduğunu dile getirmektedir. Peki, iktidara gelen bir siyasi parti hükümet sisteminden ya da Anayasal düzenden ne beklemektedir?
Anayasaların amacının, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı bir hukuk sistemini oluşturmak olduğu değil midir? Mevcut demokratik parlamenter sistemde bu uygulamayı beceremeyen bir iktidar nasıl olur da “başkanlık sistemi”ni getirmek için böyle bir gerekçeyi öne çıkarır?
Temel hak ve özgürlüklerin güncel siyasal etkilerden etkilenmemesi ve çalışır olması için yasalar gibi kolay değiştirilmeyece
12. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sistemin ülkenin sorunlarına çözümüne katkı sağlayacağı yönündeki düşünceleri, devlet ve millet yararına siyasal bir öneriden daha çok farklı oluşumlara yani diktatörlüğe açık bir tutum sergilediği olarak algılanmaktadır.
Genel olarak uzmanların AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi modeline bakıldığında, sistemin en iyi uygulandığı “Amerikan başkanlık sistemi”ne benzerlikler söz konusu olmuş olsa da, çok bariz farklılıkların olduğu da belirtilmektedir
Dolayısıyla her ne kadar başkanlık sistemi denildiği zaman akıllara ilk önce ABD gelse bile, başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu tek ülke ABD olmamakla birlikte, ABD başkanlık modelinin diğer ülkelerde sağlıklı sonuçların alınamadığı da bilinen bir gerçektir. Esasen ABD’deki başkanlık modelinin de çok da başarılı olduğu ya da tüm ABD vatandaşlarını ve ABD çıkarlarını gözetlediği söylenemez zira bu konuda Amerikalı Sosyolog C.W. Mills şöyle demektedir. “ABD’deki başkanlık sisteminin de son kerte de demokratik filan değil, düpedüz elitist yani seçkinci bir sistem olduğu kanaatimdedir.”(4)
Demokratik düzen ve yöntemlerden biri olan, sert kuvvetler ayrılığına dayanan “Başkanlık sisteminin” diğer devlet yönetim sistemlerine göre olumlu ve olumsuz yanları ise iki düşünce ekseninde yoğunlaşmıştır. Buna göre sistemin olumlu yanı için; diğer demokratik devlet yönetimlerine nazaran daha kararcı ve istikrarlı bir yönetimin olabileceği, olumsuz yanının ise iktidarın kişiselleşebilec
Bugün “Başkanlık sisteminin” uygulanmak istendiği ülkemizde, demokrasi / demokr
1. Bir cisim hareketsiz ise ve hiç bir kuvvet ona etki etmiyorsa, o cisim hareketsiz kalmaya devam eder;
2. Bir cisim düzgün doğrusal bir hareket (bir doğru boyunca sabit bir hızla hareket) yapıyorsa ve hiç bir kuvvet ona etki etmiyorsa, o cisim düzgün doğrusal hareketine devam eder.(5)
Eğer bir ülkedeki mevcut siyasal rejim (demokratik parlamenter sistem) zaten demokratik ise, o halde söz konusu Türkiye’de ısrarla ve defaatle başka bir demokratik sistem olarak lanse edilen “başkanlık sistemine” neden geçilmek istenmektedir? Bu sorunun cevabına da TBMM’ye bakarak değerlendirmeye çalışalım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne baktığımızda, “Başkanlık sistemini” ısrarla isteyen iktidar partisi AKP ve adeta siyasi ortağı haline gelmiş olan terör örgütü PKK’nın meclisteki siyasi uzantısı olan BDP görülmektedir. “Başkanlık sistemine” karşı olan diğer siyasi partiler ise, Türk kimliğini baz alan ve üniter-milli devlet yapısının korunması ve yaşatılması hassasiyetini taşıyan ayrıca iktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana AKP’nin oluşturduğu “İslamcı Oligarşi” yapıdan rahatsızlık duyan Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisidir.
İktidara geldiği günlerde partisini ve tabanını “muhafazakâr-de
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan; Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin beka ve istikbali ile ilgili son derece önemli bir konuda, meclisteki milletin sesi olan diğer iki siyasi parti CHP ve MHP’yi yok sayarak, hem siyasi partilerin hem de Türk milletinin rızasını ve onayını almadan Türk milleti adına “Halk böyle istiyor, analar ağlamasın” teranesi ile otoriter bir sistemin Türkiye’de hâkim olacağının sinyalleri vermişti zaten.
Tüm bu tespitler ve analizler bizlere göstermektedir ki
Sonuç itibari ile yaklaşan 07 Haziran 2015 seçimleri ve sonucunda sandıktan Türkiye için yanlış bir karar çıkacak olması demek, “etnik-otoriter merkezli bir federasyona dayanan başkanlık rejimi”nin kaçınılmaz olduğudur.
Bu duruma göre milli-üniter devlet yapısı tasfiye edilecek olması, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, özerk Kürdistan’ın kurulması süreçlerinin de hız kazanacak olması anlamına gelmektedir.
Kasım 2002’den bu yana AKP ve Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Türkiye, “adı konmamış bir diktatörlük” yaşamaktadır. Kafa karıştırıcı söylemler, diplomatik diller, kavramlar ve olgular “başkanlık sistemi”nin pek de hayırlı olmadığının işaretlerini vermektedir.
Türk siyasi tarihi “tek adam” yönetimi ile çözüm olmadığını çok açık göstermiştir. Yılların devlet ve siyaset gelenekleri, tecrübeleri ile demlenmiş hukuk düzenimizi, anayasamızı (Eksiklikler vardır giderilir) Recep Tayyip Erdoğan’ın ihtirası, arzuları, hevesleri uğruna feda edemeyeceğimiz gibi, Türk milletinin kaderini, Türkiye Büyük Millet Meclisi sisteminden alıp çok isimli “tek adam” olma heveslilerinin alev alev yanan ihtiraslarına terk etmek yüce Türk milletini “kurtuluş savaşı” öncesine gömmektir.
Özellikle son zamanlarda Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik, “Son Osmanlı padişahı, ikinci Atatürk, kutsal ve mübarek insan, dünya lideri” gibi aşırı, radikal ve bağnaz söylem ve yakıştırmalar “başkanlık sistemi”nde, AKP tabanında ne denli yer bulduğunun da bir göstergesi olmuştur. Sadece parti tabanında kalmayıp teşkilatlar bünyesinde de haddini aşan yakıştırmalar mevcuttur. Mesela
Bu konuda Prof.Dr. Emre Kongar’ın şu sözleri durumun vahametini gözler önüne sermektedir. “Ayrıca unutmayın sandığı neyin önüne koyarsanız, içinden o çıkar. Aşiretlerin önüne koyarsanız, aşiretler çıkar. Mezheplerin önüne koyarsanız, mezhepler çıkar. Tarikatların önüne koyarsanız, tarikatlar çıkar. Yağmacı değerler sisteminin önüne koyarsanız, yağmacılar çıkar. Tarikatlara ve yağmacılara bağımlı Oligarşik siyasal partilerin önüne koyarsanız, dinci yağmacılar çıkar.”(6) demektedir.
Bu durumu dikkate alarak 07 Haziran 2015 seçimleri ve seçim sonuçları, tam anlamıyla “Kazananın her şeyi alacağı, kaybedenin ise her şeyi kaybedeceği” bir seçim olacaktır.
Ancak inanıyor ve ümit ediyoruz ki, Türk seçmeni 07 Haziran 2015’de sandıkta oyunu, Adı konmamış diktatör yönetime bir “Fren ve Denge” ayarı vererek tarihi bir sorumluluğu da yerine getirmiş olacaktır…
Ömer KALAYCI
05 Nisan 2015
Kayaklar :
1. “Tayyip Erdoğan Neler Söylemişti?” Can Ataklı, Vatan Gazetesi, 01/05/2007
2. Ali Akyıldız, “Demokratik Rejimlerin Araçsallaşması, Arabesk Demokrasi, Alaturka Başkanlık” Yeni Türkiye Dergisi yayınları, Mart 2013, s.51-831.
3. Doç.Dr. Faruk Ataay, “Adalet ve Kalkınma Partisinin Başkanlık Sistemi Önerisi Üzerine Değerlendirme” Alternatif politika, cilt: 5, sayı 3, Aralık 2013
4. Andrew Heywood, Siyaset Liberte yayınları, Edit. Buğra Kalkan, s.114-115, Şubat 2006, Ankara
5. Newton yasası: “Eylemsizlik Kuralı” ve “Görelilik Kuramının Matematiksel Temelleri, Özel Görelilik Kuramı” üzerine makale Timur Karaçay, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler
6. Prof.Dr. Emre Kongar, “Demokrasimizle Yüzleşmek”, Remzi kitabevi, 13. baskı, İstanbul, Ekim 2007, s.44
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.