Arakan soykırımı ve İslam dünyasının vahim durumu
Bütün İslam alemi mübarek Kurban Bayramı'nı kutlamaya hazırlanırken, dünyanın çeşitli bölgelerinden Müslümanların yaşadığı zulümlerin haberleri geliyor. Ne yazık ki, bu zulüm iki türlü gerçekleşiyor. Birincisi ve en acısı Müslümanın Müslümana zulmüdür ve bunun çok vahim örneklerini bizzat yaşıyoruz. İkincisi de şu anda Arakan'da yaşandığı gibi İslam düşmanlarının soykırıma varan katliamlarıdır.
MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANA ETTİĞİ
İslam dışı unsurların Müslümanlar üzerindeki emellerini, planlarını, katliamlarını bir yere kadar anlayabiliyoruz. Varlık sebeplerinin gereğini yerine getiriyorlar. Ancak Müslümanın Müslümana ettiğini ne anlamak, ne kabul etmek, ne de görmezden gelmek mümkündür. İlahi bir lütuf olarak, dünyanın her yerindeki Müslüman ülkelerin, hatta toplumların bulunduğu coğrafyalarda ya büyük bir doğal zenginlik, ya hayati önemde bir stratejik özellik bulunuyor. Bunun istisnası dahi yoktur.Dünyanın bugününü ve yarınını doğrudan etkileyecek olan petrol, İslam coğrafyasına nasip olmuştur. Bu durum İslam ülkelerini ve toplumlarını çok daha fazla hedef haline getiriyor. İnsanlığın gördüğü ve duyduğu en vahşi saldırılar, en sinsi planlar hep Müslümanlara yönelik oluyor. Müslümanlar Allah'ın lütfu olan zenginliği doğru kullanmak, hakka uygun şekilde paylaşmak yerine, birbirlerine düşerek küresel oyunları kolaylaştırıyor, hatta teşvik ediyorlar.
SİLKİNMENİN ZAMANI GELDİ
Mevcut durumu kısaca böyle izah etmek mümkündür. Fakat üzerinde mutlaka düşünülmesi gerken asıl soru, mukaddes dinimizin, "Müslüman Müslümanın kardeşidir" ilkesine rağmen, İslam aleminin neden biraraya gelemediği, bu büyük gücü doğru kullanamadığı ve her zaman bedel ödeyen tarafta kaldığıdır? Mübarek Kurban Bayramı öncesinde bu soruyu her Müslüman kendine sormalı ve cevap aramalıdır. Müslümanların artık bir silkinmeye ihtiyacı vardır ve bunun zamanı çoktan gelmiştir. İslam ülkeleri üzerlerinde oynanan oyunlara karşı uyanık, halklarına karşı müşfik ve merhametli, dinimizin buyruklarına da sadık ve bağlı olmak durumundadırlar.
İNANDIĞIMIZ GİBİ YAŞAMALIYIZ
MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli, daha önce bir grup toplantısında İslam dünyasının durumuyla ilgili çok çarpıcı tespitler yapmış ve uyarılarda bulunmuştu. Arakan'daki katliam acısı ve mübarek Kurban Bayramı'nın manevi atmosferinde bu tespit ve uyarıları herkesin üzerinde düşünmesi için, tekrar hatırlatmak istiyorum:
İslam dünyasında büyük adaletsizliklerin, haksızlıkların yaşandığını görmek ve kabul etmek zorundayız. Bir yanda israfa batan, ihtiyatsız bir zenginlik içinde yüzen azınlık; diğer yanda yoksulluğun, yokluğun, yozlaşmanın pençesine düşmüş çoğunluğun sürdürülemez bir çelişki olduğunu artık hepimiz görmeliyiz. Geldiğimiz bu aşamada, bunları konuşmaktan daha fazlasını yapmalıyız. İnançlarımızın müşfik ve muazzez sesine, imanımızın kutlu ve kuşatıcı buyruğuna daha çok kulak vermeliyiz. Bu nedenle inandığımız gibi yaşamaktan başka seçeneğimizin olmadığını bilmeliyiz.
YOKSULLUK VE KAYMAK TABAKA
Siyasi, ekonomik ve ahlaki durgunluğun içine hapsolmuş İslam aleminin yeni bir yükseliş, yeni bir diriliş ruhuyla üzerindeki ölü toprağı atması kaçınılmaz bir zarurettir. Ortadoğu'nun petrol zenginliği ve stratejik ticari avantajlarına rağmen, mesela işsizlikte küresel ortalamanın iki katına ulaşması düşündürücü, bir o kadar da sarsıcıdır. Benzer şekilde ülkemizin durumu da parlak sayılamayacaktır. İslam âleminin büyük bir kesimi yoksullukla savaşıp, sağlık hizmetleri, temiz su ya da düzenli elektriği bulunmayan gecekondu mahallelerine tıkışmışken, küçük ve kaymak bir tabaka yer altı ve yerüstü kaynakları aç gözlülükle sömürmektedir.
İSLAM DÜNYASI BU HALE NASIL GELDİ?
Hz. Ömer'in tek bir paltosu vardı ve onu da bizzat kendisi yamıyor, öyle giyiyordu.Efendimizin hayatı ise başlı başına bir örnek ve imrenilecek vasıf ve yaşayış şekliyle doluydu.İmana övgü, küfre sövgü vardı. Bir zamanlar, mümin olmaya çağrı, müşrikliğe, müsrifliğe, münafıklığa reddiye hâkimdi. Sabır, samimiyet ve safiyet inancımızın özü, manevi istiklal umutları fani hayatımızın ana gövdesiydi. İtikat baş tacı yapılırken, ikilik, iradesizlik, ikiyüzlülük ve iffet yoksunu bir zafer ve kazanma arayışı ayaklar altındaydı.
Peki ne olmuştur da, koskoca İslam dünyası manevi hastalığa kapılmış, birbirine düşmüştür? Terörizm nasıl olmuştur da, etrafımıza kamp kurmuş, çevremizi kuşatmaya almıştır? Var olan tahammülsüzlük, yaygınlaşan insafsızlık ve vicdansızlık neye yorulmalı, nasıl yorumlanmalıdır? Yanlış nerededir? Bir dilim ekmeğe aç, bir damla suya hasret, bir parça hak ve güvenceye muhtaç milyonların çığlığı ne zaman duyulacaktır?
İNSANLIK PETROL KUYULARINA GÖMÜLDÜ
Din düşmanları takiyye maskesi takıp iblise hizmetkarlığa soyundular. Küresel güçlere taşeronluk yapanlar istismar kamuflajının ardına saklanıp fitneye bekçilik ve tetikçilikten dolayı utanmadılar, sıkılmadılar. Petrol kuyularından dolar çıktı, servet fışkırdı; ama insanlık o kuyulara gömüldü, hakikat ve hidayet toprak altında kaldı.
Yerin altı yerin üstüne çıkarıldı, ne var ki yerin üstü de yerin altına sokuldu. En acısı da, bir yerinden İslam'a bulaşan, İslam'ı kullanan, yüce dinimizi hain emellerine alet etmeye kalkan terör ve vahşi örgütlerin varlığıdır. FETÖ'ye bakınız bunu göreceksiniz, IŞİD'e bakınız aynı şeyi fark edeceksiniz. Bunlar ki, İslam dinine yuvalanmak isteyen batıl ve küfür çeteleridir. Elbette İslam ile terörü yan yana getirmek, yani İslami terörden bahsetmek soysuz bir saptırma ve uydurmadır. Bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğunu buyuran bir dine yapılabilecek en büyük kötülük, en çirkef hakaret ve saldırı terörizmle eşitleme teşebbüsüdür. Buna da hiç kimsenin hakkı yoktur.
Şunu unutmayalım; maneviyatımızı saran tehlikelerle mücadele etmez, kendimize gelmez, yeni baştan ayağa kalkmazsak çok sürmez, çöküş mukadder olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.