Böyle devam edemeyiz
Türkiye'nin ivedi çözüm bekleyen çok ağır meseleleri olduğu muhakkaktır. İçerideki ve dışarıdaki gelişmeler seçim sonuçlarına bağlı olarak yeni bir boyutlar kazanacaktır. Biz, sağlanan siyasi istikrarın bu sorunların aşılmasına, ülkenin rahatlamasına ve huzurun artmasına büyük katkı yapacağı kanaatindeyiz. En azından ümidimiz ve beklentimiz bu yöndedir. Çözülmeyecek hiçbir meselemiz, aşamayacağımız hiçbir zorluğumuz yoktur. Yeter ki, birlik ve bütünlüğümüzü koruyalım, kararlı ve samimi olalım. Nitekim, milletin beklentisinin de bu yönde olduğu, özellik Cumhur ittifakının oluşturduğu sinerjinin huzur ve geleceğe ümitle bakılması konusunda büyük bir rahatlama sağladığı, seçim sonuçlarıyla ortaya çıkmıştır.
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Ekonomik sıkıntıları da, terör ve buna bağlı ihanetleri de, dış politikadaki kuşatmayı da aşarız. Bu yola girilmiştir ve kısa zaman sonra çok daha olumlu sonuçlar göreceğimizden eminiz. Ancak bir başka ve her şeyin önüne geçen bir başka sorunumuz var.Toplumsal çürüme artık tahammül sınırlarını çok zorlamaktadır. Bu konuyu son yıllarda çok sık dile getiriyorum ve bizi bekleyen tehlikeyi anlatmaya çalışıyorum. Dehşet veren sonuçlar ortaya çıkıyor. Ankara'nın Polatlı ilçesinde 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara yavrumuzun başına gelenler bunun en son, en acı ve en vahim örneğidir. Zerre kadar insanlık haysiyeti taşıyan, vicdan ve iman sahibi olan hiç kimsenin bu vahşet karşısında yüreğinin sızlamaması, derin bir teessür yaşamaması ve mutlaka bir şeyler yapılmasını isteyip beklememesi mümkün değildir. Bu vahşet sözün bittiği yerdir. Ve ne acıdır ki, son dönemlerde bu tür olaylar hızlı artıyor ve yayılıyor.
DERİN ÇÜRÜME
Özellikle son 10 senedeki çürüme devletin resmi rakamlarına da yansımaktadır ve kelimenin tan anlamıyla alarm zillerinin çaldığını ortaya koymaktadır. Adi suçlardan kadına şiddete, cinayetten cebir kullanma suçlarına, mafyalaşmadan uyuşturucuya, fuhuştan taciz ve tecavüzlere, uyuşturucudan tahammülsüzlüğe kadar her alanda, yüzde binlerle ifade edilen artışlar meydana gelmiştir ve dünya rekorları kırılmaktadır. Uyuşturucu kullanımının ilkokullara kadar düştüğünü devleti yönetenler söylüyor.Derinden giden çürüme, artık su yüzüne çıkmış ve ağır bedeller ödetmeye başlamıştır. Minik bir köpeğin dört bacağıyla birlikte kuyruğu kesilip ölüme bırakılmasının ve bunun toplumda doğurduğu derin infialin üzerinden daha kaç gün geçti? Ağrı'da ailesiyle birlikte dedesinin köyüne bayramlaşmaya giden 3,5 yaşındaki Leyla yavrumuzdan tam 17 gündür haber alınamıyor ve yüreğimiz ağzımızda bekliyoruz. Dualarımız Leyla evladımızın sağ-salim ailesine kavuşması içindir.
MENFAAT ÖNE GEÇTİ
Bu noktaya nasıl geldiğimiz ayrı bir konudur ve mutlaka üzerinde düşünmek gerekiyor. Sadece şu kadarını söyleyelim: Milli ve manevi değerlerin içinin bu kadar boşaltılması ve siyasi malzeme haline getirilip saptırılmasının kaçınılmaz sonucunu yaşıyoruz.Siyasi ve kişisel fayda uğruna bütün değerler yerle bir edilmiş, toplumun fren mekanizmaları boşaltılmış, hukuk ve adalete güven zedelenmiş, kişisel menfaat tek ve değişmez hedef olmuştur. Menfaatin her şeyin önüne geçtiği, bu uğurda akla gelebilecek her şeyin feda edildiği bir düzenin insanları da, toplumu da, ülkeyi de getireceği yer felakettir. Sonuç ortadadır. Çok vahim, çok sarsıcı ve akıl, vicdan ve izan sahibi herkesi son derece tedirgin eden gelişmeler yaşanıyor. Televizyonların ana haber bültenleri, gazete sayfaları, fuhuş, kumar, alkol, kaçakçılık, sapıklık, uyuşturucu, rüşvet, zulüm, kıyım, iftira, baskı, kul hakkına tecavüz, kamu malına el uzatma, haramzadelik, lüks, israf, saltanat, görgüsüzlük, gasp, hırsızlıklar, cinayetler, kadına şiddet, çocuk istismarı haberleriyle doludur. Ne acıdır ki, bütün bu olumsuzluklar sıradanlaştı ve toplumsal çürüme sarsıcı örnekleriyle neredeyse her saat başı karşılaşıyoruz.
HERKESE GÖREV DÜŞÜYOR
Hırsızlığın İslamla izah edilmeye çalışıldığı, suç işlemenin özgürlük sayıldığı, yalanın tek ve değişmez siyaset yöntemi haline geldiği, ihanetin sıradanlaştığı dönemleri artık geride bırakmak ve yepyeni bir sayfa açmak zorundayız. Bütün din adamları, cemaat liderleri, topluma yön veren her kim varsa herkese büyük görev düşüyor. Artık susarak, geri çekilerek bir yere varamayız. Toplumun fren sistemlerini onarmak ve işler hale getirmek şart olmuştur. Hukuk, ahlak, iman, aile, kariyer, arkadaşlık vatandaşlık sadece kağıt üzerinde kalmamalı ve gerçek anlamlarını bulmalıdır. Bir insanın hukuka inancı kalmamışsa, ahlak endişesi bulunmuyorsa, imanla ilişkisini koparmış ve yanlışlarının maskesine dönüştürmüşse, aile yerle bir edilmişse, toplum içinde bir saygınlık yoksa, mesleki bir beklenti kazanılmamışsa, arkadaşlık sadece menfaat paylaşımıyla sınırlanmışsa, vatan ilgi alanı dışındaysa her şey bitmiştir. Böyle bir insanı kim ve ne durdurabilir? Yaşadığımız korkunç olayların faillerinin ortak noktası bütün bu değerlerle ilişkilerini tamamen kesmiş olmaları değil midir?
ÇARE BULMAK ZORUNDAYIZ
Bu hazin durum, hayatın normal akışına terstir ve toplumsal dengeleri sarsmaktadır. Şöyle dönün bir etrafınıza bakın, herkesin tedirgin, endişeli, korkulu, olduğunu göreceksiniz. Herkes burnundan soluyor. En masum, en samimi, en isabetli uyarılar dahi, şiddetle karşılık buluyor. Terör örgütü ve uzantılarıyla işbirliği yaparak seçim kazamaya çabalayanları bu millet ibretle izledi. Kutuplaşarak, ayrışarak, çatışarak, farklılaşarak bir yere varamayız. Bu şekilde devam edemeyiz ve mutlaka artık harekete geçmek ve ivedi olarak çare bulmak zorundayız. Bir an önce silkinip kendimize dönmek, milli, manevi ve insani değerlerimize gerçek anlamlarını yüklemek ve bu değerleri mihenk alarak hayatımıza yön vermekten başka çıkış yolu görünmemektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.