Faturayı kime keselim?
FETÖ davalarının başlamasıyla birlikte, ortaya çok çarpıcı gelişmeler saçılmaya başladı. Verilen ifadeler ve mahkeme tutanakları davaların kasıtlı biçimde başka yerlere çekilmeye çalışıldığını gösteriyor. Bizzat ihanetin içinde bulunmuş ve görüntülerle, tanıklarla tespit edilmiş isimler dahi öyle şeyler söylüyor, öyle savunmalar yapıyorlar ki, "bu kadarına da pes" artık diyoruz. Aklımızla alay etmenin çok ötesine geçip, resmen bizi geri zekalı yerine koyuyorlar.
SÖZLER ÇOK ŞAŞIRTICI
Bu durumda aklımıza hemen, "bu cesareti nereden alıyorlar?" sorusu geliyor. Zira, sayın Cumhurbaşkanının kongre konuşmasında sarf ettiği, "Eğer bu mücadele gerektiği gibi güçlü şekilde yönetilmezse ülkemiz çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Onun için herkesi ucu en yakınınıza dokunacak olsa da terörle mücadelemize destek olmaya davet ediyorum. Avukatlar aracılığı ile yürütülen kirli pazarlıklarla göz boyamaya yönelik itirafçılık oyunlarıyla bu mücadelenin sulandırılmasına izin vermeyeceğiz." Sözleri de, bu soru işaretini güçlendiriyor. Böyle bir ortamda MHP lideri sayın Devlet Bahçeli'nin, tam da sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi, FETÖ ile mücadelede hükümete destek olmak ve teşvik etmek için söylediği sözler, yaptığı değerlendirmeler çok daha önemli hale geliyor. Bu gerçek orta yerde dururken, hem de kirli pazarlıklar ve göz boyama yönelik itirafçılık oyunlarının oynandığını söyleyen sayın Cumhurbaşkanının, sayın Bahçeli'nin sözlerini, AKP'ye fatura kesmeye kalmak olarak değerlendirmesi ve had bildirmesi, çok şaşırtıcı olmuştur. Bu şaşkınlığı AKP içinde de çok kimsenin yaşadığını, özellikle belirtmek istiyorum.
HESABI KİMDEN SORALIM?
Bu ülkeyi 15 yıldır tek başına AKP yönetiyor. Bu sürenin 12 yılında FETÖ ile kolkola yürüyenler kendileriydi. Nitekim, "ne istediler de vermedik?" sözü orta yerde durmaktadır. FETÖ ile işbirliğinden dolayı milletten ve Allah'dan af dilenmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminde ülke idaresinden yine AKP sorumluydu. Bugün iktidarda yine AKP vardır. Bu durumda çağrıyı kime yapmalı, hesabı kimden sormalı, yanlışı nereden aramalıyız? Faturayı kim, kime kesmeli? Bu soruların cevabını Türk milletinin takdirlerine bırakıyoruz. Kaldı ki, sayın Bahçeli kimseye fatura kesmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili tek bir laf etmemiştir. Hükümete çağrıda bulunmuş FETÖ ihanetinin temizlenmesi ve ülkenin selamete çıkması için yol göstermiştir. Sayın Bahçeli'nin gösterdiği yolların ne kadar doğru olduğu ve sonun selamete çıktığı da defalarca belgelenmiştir.Terörle mücadeleden tutun da, ülkenin istisnasız bütün sorunlarına varıncaya kadar söylediği her şey, gösterdiği her yol emin ve salimdir. Bunun sonuncusu 16 Nisan'da yaşanmıştır.
ADALETİ HATIRATTI
"Hükümete diyorum ki, çaycıyı çorbacıyı bırakın; yılana çıyana bakın. Zahire değil zehre odaklanın. Zarfa değil mazrufa dikkat kesilin. Kapıcıyı odacıyı, memuru işçiyi, onu bunu değil; 15 Temmuz'un kurgusunu, saldırı planlamasını yapan sözde akıl ve akil hocalarını yakalayın. Suçlu-suçsuz tasnifi tam ve eksiksiz yapılmazsa, kim mağdur, kim mahkum ayrımı adalet ölçülerinde gerçekleşmezse, üstelik FETÖ çuvalına önüne gelen atılırsa, bilinsin ki, ihanet alttan alta beslenecek, büyüyecek, ilk fırsatta harekete geçmek üzere bilenecektir." Sözlerinin neresinde fatura kesmek vardır. Adalet ölçülerini hatırlatmak neden haddi aşmak olsun?
ÜZÜCÜ VE SORUNLU
Türkiye çok hassas bir dönemden geçiyor. MHP siyasi çekişmeleri bir kenara bırakıp, ülkemize sahip çıkmak için çırpınıyor. Aynı hassasiyeti ülkeyi yönetenlerden de beklemek en doğal hakkıdır.Nitekim, sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan'ın, 24 Mayıs 2017'de Brüksel'e seyahati öncesindeki sözlerini, "üzücü ve üslup açısından sorunlu" olarak değerlendirmiş ve yeni bir açıklama yapma gereği hissetmiştir. Bu açıklamanın bazı bölümlerini özellikle hatırlatıyorum:
Bir defa bizim çağrı ve talebimiz hükümete yöneliktir. FETÖ'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması siyasi otoritenin başlıca vazifesidir. Kavurmacı'yı müdafaa ederek AKP'ye fatura kesildiğini söylemek hem makul, hem meşru, hem de mantıki bir değerlendirme değildir. Hükümetin FETÖ'nün siyasi uzantıları konusunda inisiyatif almasını beklemek, konuyla ilgili milletimize tercüman olmak haklı bir duruştur. FETÖ'nün siyasi ayağı olmadığını söyleyerek, alt kademe bazı siyasi yöneticileri hedef almak da milli vicdanı tatmin etmeyecektir. Üstelik böyle bir yaklaşım FETÖ ile mücadelenin etkinliğini ve inandırıcılığını zayıflatıp yıpratacaktır. Buna da kimsenin hakkı yoktur.
İSPAT DEĞİL İCRAAT KONUŞMALI
Sayın Erdoğan'ın, siyasi ayakla ilgili temizlik yapılmadığını iddia edenin, iddiasını ispatlaması gerektiğine vurgu yapması temelsizdir. Devleti yöneten bellidir. FETÖ'yle irtibat ve iltisakı olanların isim listesi hükümetin elindedir. İspat değil, icraatın konuşulması lazımdır. Sayın Erdoğan, cinayet ve ihanet çetesi FETÖ'yle mücadelede iyi niyet ve samimi gayretimizi halen görmüyorsa diyecek bir şey artık yoktur. "Kendi içindeki işleriyle uğraşsınlar, onları temizlesinler." deniliyor. Şahsıma, FETÖ'cülerin isimlerini versinler ne yapacağımı görsünler.
Haddimizi biliyoruz. Haysiyetli davranıp hakikatin peşinden koşuyoruz. Ama bunu herkesin yapmasını bekliyoruz. Peki, hakkımız değil mi? Siyasette dürüstlük, adalet, erdem, ahlak kurallarını görmezden gelmek Türkiye'yi ateşe atmak, milleti yok saymaktır. Biz buna karşıyız. Sayın Cumhurbaşkanı, malumunuz, adalet ve hukuk herkese eşit uygulanmalıdır. Kavurmacı'yı bırakın, kavrulan ülkeye bakın. "İhanet içinde olan babamın oğlu da olsa gözünün yaşına bakmayacağız" açıklamasının sonuna kadar ardında durulması tavizsiz temennimizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.