TERÖR, MASKE DEĞİŞTİRİR Mİ?
Siyasi mağduriyetler, demokratik mücadeleler, özgür irademe dokunma naraları, kadınız kadın yalanları ve daha nicesi…
Terörist denilince akla gelen; ayağında mekap, sırtında keleş dönemi yok artık Türkiye’de.
Terörizmin şiddet eylemleri, bireysellikten çoğulcu ve sistematik bir yapıya evrildi. Kimi yerde siyasetle yerelleşti kimi yerde hak-hukuk-özgürlük çerçevesinde sınırları aşarak evrenselleşti.
Ve böylelikle Türkiye’de terör, maske değiştirdi.
Nasıl mı?
*
Türkiye’deki bu maskenin imalatçıları kim ne derse desin bazı siyasi parti liderleri ve çekirdek kadrosuyla beraber devlet bürokrasisinde “DEVLET ADAMI” maskesini takan sinsi, ikiyüzlü gölgelerdir.
Hadi siyasetin çıkmaz sokaklarında dönen karakterlere alışkınız peki devlet bürokrasisindeki bu ikiyüzlü sinsi gölgeleri nereye koyacağız?
Bir ülkede, terörizmin taktığı maskeyi deşifre edecek bürokratik kuvvetler; güvenlik güçleridir, güvenlik güçlerinden de özellikle istihbarat birimleridir…
*
Yakın tarihe ufak bir göz attığımızda; terörizmin takamayacağı maske yoktur. Dernekler, vakıflar, sendikalar, yürüyüşler, kutlamalar, anma törenleri, yerel yönetimler, mecliste siyasi partiler, liseli gruplar, üniversiteler ve daha nicesi…
Böylesi esnekliğe sahip bu kavramı, bir ülkede hangi bürokratik güç kontrol altında tutabilir?
Tabii ki istihbarat bürokrasisi…
Peki bu bürokraside hangi çarkın sözü geçmektedir? Devletin mi yoksa devlete ahkam kesen ikiyüzlü sinsi gölgelerin mi?
*
Bilgi olmadan eyleme geçemezsiniz ve bilginin güvenirliğini teyit etmeden, o bilginin risk derecesini yok edecek eylemin stratejisini çizemezsiniz.
Peki Türkiye’deki istihbarat bürokrasisi, bilgi ve eylemin güvenirliliğine engel olacak sızıntılardan arındırılmış durumda mı sizce?
Bu soruyu çok duyacaksınız benden zira son zamanlarda BAZI ŞEHİRLERDE yaşanan kargaşalardan sonra, bu soru aklımı çok kurcalar oldu.
Amatör bir araştırmacı köşe yazar olarak cevabı kendim vermek istemezdim aslında. Fakat şunu özellikle söylemek isterim ki; beş parmağın beşi bir olmaz ya, işte Türkiye’de de durum tam olarak bu vaziyette…
Her neyse.
*
Dipnot olarak geçmek istiyorum ki; bir vatandaşı, anayasal haklarından mahrum etmeyi hedefleyen, kasten işlenen her olumsuz eylem terörizme girer. Terörizm günümüzde; sağlıkta, ekonomide ve eğitimde de tehlikeli varlığını sürdürmektedir. Bu yüzden aklınıza sadece iç ve dış güvenlik gelmesin…
Terörizmin tehlike doğuracak olan bu eylemlerinin risk seviyesini sıfıra indirmek, istihbarat bürokrasinin görevidir. Fakat bu görev, istihbarat bürokrasisinde muhbirlerin değil bizzat istihbarat görevlilerindir. Muhbir sadece menfaat veya para karşılığında, risk teşkil eden eyleme dair bilgiler getirir. Güvenilirliğini ve doğruluğunu teyit etmek ise istihbarat görevlilerinin işidir.
Gözlerimle okuduğum bazı dedikodulara göre sanırım son zamanlarda bu roller değişmiş, muhbirlere boyundan büyük görevlendirmeler verilmiş…
Etmeyin, eylemeyin. Muhbirlerinize verdiğiniz bu boy aşan büyük işler, kamuoyu tarafından ters teperek yeni bir risk olarak millete geri dönerse vicdanen ne hissedeceksiniz?
*
Hatırlatmak isterim; FETÖ, yıllar önce özellikle istihbarat bürokrasisine sızılmasının talimatını vermişti. İki türlü sızmayı emretmişti: Bizzat kendisini referans gösteren kimliklerle ve başka cemaatlerin içine sızarak renklendirme metodu ile…
Hal böyle olunca paranoyak olmamız ve bu soruları sormamız gayet doğal.
Diyeceksiniz ki “Yazının başlığı neee, sen bize ne anlattın kardeşim!”
Unutmayın; şüphe iyidir. Riske, risk katmamak için şüpheyi sevin, keçileri kaçıracak olsanız bile…
Çünkü şüphe, hayat kurtarır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.