YEREL SEÇİMLER DE BİTTİ, SIRADAKİ?
Kazasız belasız bir seçimi daha atlattık demek isterdim fakat her seçimde olduğu gibi müşahitler yine birbirini vurdu.
Ne gerek var ki böyle şeylere…
Ah memleketim ah!
İmamoğlu geldi gitti, Tunç Soyer şunu bunu dedi, Erdoğan meydanlardan inmedi derken 31 Mart da geldi geçti.
Peki ya bundan sonra?
Kim nereyi alırsa alsın, bunun yorumu herkese kalsın.
Bundan sonra merak ettiğim tek şey şu: “Herhangi bir sistem değişikliği olacak mı?”
*
Türkiye bu seçimde hepimizi şaşırttı.
İstikrar istiyoruz tamam ama istikrarın temelinde halk olmalı, koltuklar değil mesajı 3 büyükşehirden de verildi kanımca.
Peki bu mesaj gerekli yerlere ulaştı mı?
Bundan sonra uygulanılacak reformlar, paketler halkın ihtiyacını karşılayacak mı?
Kadrolaşmalardan boğulmuş başkent nefes alacak mı?
İzleyip, göreceğiz.
Ammaaa; kurumlarda, bakanlıklarda köklü değişimlere gidilmediği sürece istedikleri kadar reform paketleri getirsinler nafile…
Özellikle adalet bakanlığı ve iç işleri bakanlığı gittikçe şeffaflıktan uzaklaşmaya başladı, iç güvenlik dar boğaza girerse şeffaflığa çok ihtiyacımız olabilir.
Bunun en büyük örneğini “Gezi Parkı” olaylarında yaşadık.
Kasıtlı sert müdahaleler, gözaltı sürelerine uymama, devletin polisi gibi davranmama ve daha nicesi…
*
Bakın; hem muhalefet hem iktidar oldukça gergin.
Hele ki seçmen, bir avuç ateş.
Her iki kesimin de kendince sebepleri var, haklı haksız bilemeyiz fakat bize yakışan çirkefleşmeden demokrasi mücadelesini sürdürmek.
Aksi takdirde, bu gerginliğin sokağa taşınması an meselesi.
Peki ya sonra?
Diyelim ki seçmen öfkesine yenik düştü, sokağa indi.
Polisin hangi yüzüyle karşılaşacak?
Devlet yüzüyle mi cemaat yüzüyle mi?
Peki polis nasıl bir halkla karşılaşacak?
Öfkeli mi yoksa demokratik sakinliğe sahip mi?
Bunu inanın kestiremiyoruz.
Ne acı değil mi?
Polisimizden emin olamıyoruz. Emniyet teşkilatına koca bir leke sürdürenler, bu lekeyi temizlemek için hiçbir şey yapmadı.
Bir cemaat geldi bir cemaat gitti.
Devlet ahlakıyla yetişen, zihnini sarıklı efendilere satmayan bir avuç etmez sanırım.
Peki TSK, yargı, milli eğitim, sağlık bakanlığı?
Liste uzar gider.
*
Eğer ki bir sistem değişikliğine gidilmek istenirse, bu öncelikle kurumlardaki kadrolaşmanın önüne geçilmesine dair olsun.
Seçimlermiş, kim kazanmışmış, mazbata kime gidecekmiş değil.
Yoksa hiçbir seçim, bu milleti kurtaramaz.
Koskoca 80 milyon paranoyak olur, seçim bitti gitti ya sıradaki ne diye düşündürür durur…
Sağır odalara kapanmayın, pencereleri açın pencereleri…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.