Halil KONUŞKAN

Halil KONUŞKAN

TÜRKİYE’NİN ÇIKIŞ YOLU

 

Ülkemiz Ortadoğu-Balkanlar-Kafkasya-Karadeniz-Akdeniz arasında önemli stratejik konumda olduğundan dolayı bazen bu konumunun avantajlarını kullanma imkânına sahip olmakta bazen de bu konumunun riskleri ile karşı karşıya kalmaktadır.

Türkiye öyle bir konumdadır ki, bunu anlamak için devamlı içinde yaşadığımız ama varlığını pek umursamadığımız coğrafi ayrıcalıkları düşünmemiz yeterlidir. Dünya haritasına göz ucuyla bile baksak kendisine ait denizi olan hem de iki kıtayı ayıran denizi olan başka bir ülke bulamayız.

Dünyanın stratejik noktalarına uzak Avustralya, Japonya, Arjantin, Filipinler ve benzeri ülkelerinde olup bitenler dünyanın hâkim güçlerini ilgilendirir ama Türkiye’de olup bitenler kadar ilgilendirmez. Bu sebeple örneğin Japonya’nın kuzey adası Hokkaido’da yaşayan “Aynu” isimli yerli halk için Fransa’da enstitü falan kurulmaz.

Ama emperyalist ülkeler Türkiye’yi didik didik etmekte, devlet yönetimi ve halkın her adımını takip etmektedirler.

Türkiye özellikle son yirmi yıldır stratejik konumunun olumsuz etkilerinden dolayı özellikle ABD baskısı altında kalmış milli bir politika geliştirme konusunda zorlanmış durumdadır. Öte yandan dünyanın diğer güçleri olan AB, Rusya ve Çin ile tam bir işbirliği ortamına girilmesi de içinde bazı riskleri taşımaktadır.

Rahmetli Bülent ECEVİT ABD ile girdiğimiz zorunlu ortaklığı aslan ile yatağa girmeye benzeterek bu işbirliğinin zorluğuna dikkat çekmekteydi. Bir insan niçin aslan ile yatağa girer? Mecbur kaldığı için…

Bilindiği gibi Rusların sembolü ayı, Çinlilerin sembolü ise ejderhadır. Aslanla yatağa girmek zordur ama ayı ile ve ejderha ile yatağa girmek de zordur.

O halde kimsenin yatağına düşmemek için alternatifleri çoğaltmak, dış bağımlılıkları azaltmak gerekmektedir. Bir veya iki ülkeye bağımlı olmamak ve yatağa düşmemek için talih aslında bize büyük imkânlar sunmaktadır. Bağımlılıkları azalttığımız, ülke ilişkilerimizi çeşitlendirdiğimiz takdirde bu kumpastan kurtulduğumuz gibi kumpas kuran ülke konumuna da gelebiliriz.

Türk dünyası ve İslam âlemi ile bir işbirliği ortamını oluşturmak için önce daha özgür politika takip edebilmemizi sağlayacak, emperyal ülkelere bağımlılığımızı azaltacak hamleleri hayata geçirebilmeyiz.

Günümüzden yirmi yıl evvel ekonomik, askeri ve teknolojik açıdan ileri düzeyde olan ülke sayısı oldukça az olduğu için devletimiz alternatif yol belirlemekte zorlanıyordu. Ancak dünyanın globalleşmesi yani büyük bir köy haline gelmesi bizim gibi ülkelere emperyalist sömürü ve baskıdan kurtulmak için tarihi fırsatlar sunmaktadır.

Günümüzde bilgi ve teknoloji çok hızlı gelişmekte ve yayılmakta bu da yeni bazı ülkeleri dünya siyasetinde aktör haline getirmektedir. Sığ ve bir ülkeye bağımlı olmayan milli politika takip eden bir yönetim bu imkândan faydalanarak ekonomik, askeri ve teknolojik ilişkilerimizi çeşitlendirebilir. Üstelik bu ülkelerde bizim sıkıntılarımızı yaşamakta, onlarda alternatif arayışlara girmiş bulunmaktadırlar.

Güney Asya’da Hindistan ve Pakistan, Güneydoğu Asya’da Endonezya, Malezya ve Vietnam, Doğu Asya’da Japonya, Güney Kore ve Tayvan, Afrika’da Güney Afrika, Nijerya, Mısır ve Fas, Orta Amerika’da Meksika ve Küba, Güney Amerika’da Brezilya, Arjantin ve Venezuela gibi ülkelerden her biri değişik alanlarda öne çıkmış durumdadırlar.

Bu ülkelerden bazıları sıkıntılar yaşasa da potansiyelleri gereği geleceğin orta veya büyük boy güçleri ve bazı alanlarda da bizim rakiplerimizdirler. Ancak rakipte olunsa yeni dünyanın gözdesi ülkelerin emperyalistlerin ağına düşmemek için işbirliği halinde olmaları kaçınılmaz görünmektedir. Örneğin Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Vietnam gibi ülkeler Çin tehdidine karşı ABD’ye ile yakınlaşmak zorunda kalmakla birlikte ABD güdümünde olmayı da arzu etmezler. Bu sebeple bu gibi ülkelerin emperyalistlerin emir eri olmamaları için birbirleriyle işbirliği halinde olmaları birbirlerinin açıklarını tamamlamaları gerekmektedir.

Zira bu ülkeler ürettikleri mallar açısından bazen birbirlerine rakip olsalar da stratejik olarak rekabet içinde olma ihtimalleri yani birbirlerine düşman olma ihtimalleri en az olan ülkelerdir. Örneğin Türkiye ile Brezilya’nın birbirlerine uzaklıklarından dolayı düşmanlık sebepleri yok gibidir. Ama Türkiye ile Çin uzak olsalar da Doğu Türkistan ve Çin’in Ortadoğu politikasına müdahil olma isteği yüzünden düşmanlık ve çıkar çatışması faktörleri bulunur.

Bu safha da Türkiye’nin ABD, AB, Rusya ve Çin gibi güçlerle ilişkilerini devam ettirirken bağımlıklarını dünyanın yeni gözdesi olan ülkelerle paylaşma politikası takip etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu durumda örneğin bilişim teknolojileri alanında Hindistan, biyo-enerji alanında da Brezilya ve Arjantin ile teknoloji transferi mümkündür.

Rahmetli Alpaslan TÜRKEŞ pek çok alanda ki isabetli fikirleri ve ileri görüşlülüğünü bu hususta da sergilemiş yıllar evvel Sovyetler Birliği yıkılıp ABD dünyanın tek patronu olduğunda herkes ABD’nin süper gücüne dayanan tek kutuplu dünyadan dem vurduğu sıralarda çok kutuplu dünya’dan bahsetmiş ve buna göre konumlanmamız gerektiğini belirtmişti.

Şimdi o vakit gelmiştir. Türkiye’nin çıkar yolu buradadır.

Ama önce ülkemizi yönetenlerin kafalarında herhangi bir bağımlılığın olmaması gerekmektedir.

***

Bütün okuyucularımızın ve Türk-İslam âleminin Kurban Bayramlarını kutluyoruz.

 

Halil KONUŞKAN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil KONUŞKAN Arşivi
SON YAZILAR