VER-KURTULCU SİYASET, ONLİNE MUHALEFET

  İktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana geçen 13 yıl zarfında AKP, Türkiye’yi sosyal, politik ve ekonomik yönlerden dönüştürüp tamamen farklı bir ülke yaratmak amacıyla uygulamaya koyduğu Master Plan çerçevesinde büyük mesafe katetti. Bu Master Plan Türkiye’yi laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti, cumhuriyet idaresi ve ulus devletten çok milletli, Selefi zihniyete dayalı bir şeriat devletine çevirme planıdır. Bu planın dönüm noktası 2023, ana hedefe varış tarihi 2030’dur; bu nedenle 2030 Master Planı olarak da adlandırılabilir. 2014 itibarıyla, Türk Ulusu’nun yok edilmesini hedefleyen bu planı demokratik sistem ve yöntemler içerisinde engellemek mümkün değil çünkü bu zor ödevi başarabilecek siyasi muhalefet, sivil toplum kuruluşları, yargı ve basın-yayın organları da dahil olmak üzere tüm sivil unsurlar AKP ve suç ortakları tarafından nötralize edilmiş durumdadır. Seçim sistemi, oy sayım ve döküm mekanizmaları AKP tarafından ayarlanmış, seçmen kütükleri düzmece bir şekilde düzenlenmiş ve 2002’den bu yana bütün seçimlerde giderek yaygınlaşan hile ve oy hırsızlığı ile millet iradesi gasp edilmiştir. Bir işgal gücü gibi hareket eden AKP’nin normal seçimlerle gönderilmesi imkansızdır. Bu işgal ve tecavüze karşı Türk Milleti’nin aynen Milli Mücadele dönemindeki gibi zor kullanması, tek meşru müdafaa yöntemi olarak yasal ve gerekli hale gelmiştir. AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusuna Yaptığı Kötülükler: 1 Mart 2003 de ABD askerlerinin Türkiye üzerinden geçerek-Türkiye’de konuşlanarak IRAK‘ın işgaline izin veren teskere kapalı kapılar ardında verilen sözlere ve tüm çabalara rağmen meclis tarafından reddedildi. Bu olay üzerine ABD çok sert tepki verdi. RTE kendisi için ABD tarafından verilen desteğin geri çekileceği endişesine kapıldı. TSK yeniden baskı unsuru haline gelebilirdi endişeliydi. ABD'nin tekrar desteğini kazanması gerekiyordu. ABD ise teskerenin geçmemesinin sorumluluğunu TSK ya yüklemişti. Hükümet ile işbirliği içinde kırmızı çizgilerimizi sildi. TSK'ya göz dağı vermek amacıyla 3 Temmuz 2004 de Irak’ın Kuzeyinde bulunan özel kuvvetler birliğindeki askeri timin başına çuval geçirerek esir aldı. Hükümet ve Genelkurmay bu olay karşısında suskun kaldı. Gazetecilerin ABD ye nota verecek misiniz? Sorusunu RTE ˜MÜZİK NOTASI MI?˜ diyerek hafife aldı. Bu olay TSK'nın prestij kaybındaki kurulma noktası oldu. Dokunulmaz olan TSK'ya ABD eliyle dokunulmuş oldu ve kayda değer bir tepki oluşmadı. 11 Temmuz 2003’de gazeteci YAVUZ DONAT Sabah gazetesindeki köşesinde: BAŞBAKAN KENDİSİNE BAĞLI ÖZEL BİR TİM KURDUĞUNU BU TİMİN İSTİHBARAT VE OPERASYON YETENEĞİNE SAHİP OLDUĞUNU, MODERN DİNLEME TEÇHİZATI İLE DONATILDIĞINI KARARGAHIN MECLİS YAKINLARINDA GİZLİ BİR YER OLDUĞUNU yazdı. Bu haber tekzip edilmedi. Aksine daha sonraki olaylarla legal olmayan karargahın Türkiye’nin gündemini belirlediği görüldü. Kendisine ve iktidarına karşı sürekli darbe yapılacağı endişesini taşıyan Başbakana zaman zaman suikast ihbarları da yapılarak endişesi ve korkusu daha da derinleştirildi. Zaten çok duygusal olan Başbakan kolayca ikna edilebiliyordu. 2004-2005 yıllarında TSK’daki memnuniyetsizlik darbe planlandığı şeklinde algılanıyordu. İktidar mensupları her seferinde ABD büyükelçisine kendilerine karşı darbe yapılacağı ihbarında bulunuyor ve her seferinde büyükelçiden kendilerine karşı darbe yapılmayacağı garantisini alıyorlardı. TSK’nın muhtemel tehdidinden kurtulmak üzere AVRUPA BİRLİĞİNİN iplerine sıkı sıkıya sarıldı. AB normlarını TSK’ya karşı koruma kalkanı gibi kullandı. Hiç istemediği halde görüşlerinin hilafına AB yasalarını süratle çıkardı. DIŞ politikada KIBRIS, Ermeni meselesi, Irak’ın Kuzeyi ve patrikhane (ekümeniklik) konularında AB ve ABD’nin dayatmalarını canla başla yerine getirmeye çalıştı. 3 Temmuz 2005’de bir yasayla TELEKOMİNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI kuruluyor yasa gereği personel ataması ve denetimi sadece Başbakan tarafından yapılıyor. Başbakan kendine bağlı özel bir dinleme örgütü kuruluyor. Ayrıca on beş adet her türlü ortamda dinleme yapabilme kabiliyeti olan araçlarla Başbakan istediği yeri dinleyebiliyor. Sanki 1984 romanında geçtiği gibi "BÜYÜK BİRADERİN" herkesi dinlediği gibi bir korku atmosferi oluşuyor. Romanda bir ülkenin halkı gizli bir kulak tarafından dinlenerek korku ve dehşete düşürülüyor. Bizde ise halkımızın büyük bir kısmı telefonlarının dinlendiği konusunda korku ve endişe içindedirler. Bu halka yapılacak en büyük zulümdür. 13 sene boyunca Cumhuriyet düşmanı çıkar çevreleri, cemaatler, tarikatlar ve Türkiye’yi Yugoslavya gibi parçalamak isteyen dış güçler ile ittifak kuran AKP, metodik bir şekilde Türk toplumunu esir almış, polis, yargı ve silahlı kuvvetler de dâhil olmak üzere, devlet mekanizmasını tamamen ele geçirmiştir. Türk milliyetçisi, Atatürkçü komutanlar ve subaylar sahte suçlamalarla hapse atılmış, vatansever kamu personeli kıyıma uğratılmış, yerlerine AKP’nin memuru olarak hizmet etmekle görevli, çoğunlukla imam hatip kökenli, gerici ve Türk düşmanı valiler, kaymakamlar, memurlar atanmıştır. AKP, emniyet teşkilatını, aralarındaki ittifak bozulana kadar Fetullah şebekesinin desteği ile kendi milis kuvveti olarak yeniden dizayn etmeye çabalamış, bunun yanında MİT’i de ulusal ve uluslararası alanda kendi pis ve illegal işlerini halleden özel güvenlik kuvveti haline getirmiştir. AKP’nin 13 yıllık iktidarındaki yolsuzluk ve hırsızlık sicilinin eşi ve benzeri Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiştir. Tayyip Erdoğan ve ailesinin yolsuzlukları 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmaları ile su yüzüne çıkmış, devleti nasıl soydukları kaydedilen telefon konuşmalarında kendi seslerinden ifşa olmuştur. Ailecek, kara para aklamaktan arazi yağmasına, kamu ihalelerinden komisyon almaktan devlet bankalarının hortumlanmasına kadar bulaştıkları hırsızlıklar belgelenmiştir. Yolsuzluk ve soygun, Tayyip ve ailesi ile sınırlı olmayıp, AKP’nin ekonomik modus operandi’sidir ve yeni Müslüman, veya doğru tabiriyle süslüman, burjuvazinin sermaye birikiminin temelidir. AKP’liler ve diğer yobaz çevreler, Türkiye Cumhuriyeti’ni “dar-ül harp” yani İslam dışı bir yönetimin hakimiyeti altındaki ülke, harp edilecek gavur toprağı olarak gördüklerinden, ülkemizin kaynaklarını insafsızca yağmalamak onlar için mubah, yani dinen caizdir. AKP, kendisine karşı gelen Türk halkına karşı terör estirmektedir. Tayyip Erdoğan, hükümet veya AKP aleyhine söz söyleyenler, sosyal medyada yazıp çizenler, kamuya açık yerlerde beyanda bulunanlar polis ve yargının hışmına uğramaktadır. AKP’ye muhalif olmak, bir vatandaşın işini kaybetmesi, bir işadamının vergi denetimi ile iflas ettirilmesi, bir çocuğun gözaltına alınması, bir gencin polis tarafından hunharca dövülmesi için yeterli bir nedendir. Gezi Parkı’nda AKP’nin baskı ve zulümlerine karşı isyan eden Türk halkına karşı AKP polisi, acımasızca saldırmış, göz yaşartıcı bomba fişeklerini vatandaşlarımızın kafalarına hedefleyerek on kadar gencimizi öldürmüş, başka onlarcasını kör veya sakat etmiştir. AKP polisi, TOMA’lardan püskürttüğü tazyikli suların içindeki karışımla Türk halkına karşı kimyasal silah kullanmıştır. AKP’nin PKK ile işbirliği yapması, 2030 Master Planı’nın bir gereğidir; çünkü bu plan TC’nin güneydoğusunda otonom bir Kürt bölgesi kurulması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir federasyona dönüşmesini öngörmektedir. AKP-PKK işbirliği 2006’da start almış 2009’daki Habur süreci ile su yüzüne çıkmış, 2010 Anayasa değişikliği referandumu, 2011 genel seçimleri ve 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin verdiği yeni haklar ve tavizler karşılığında PKK’nın eylemsizlik tutumu ile ileri bir düzeye ulaşmıştır. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçimlerinde Kürtlerin desteğine karşı özerklik sözü vermesi ile ihanet doruk noktaya ulaşmıştır. 2014 Temmuz itibarıyla Güneydoğu Anadolu’da PKK, AKP hükümetinin gösterdiği müsamaha altında bağımsız bir devlet gibi hareket etmektedir: Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu ve Güneydoğusunda devlet otoritesi tamamen sıfırlamış durumdadır; kurulmuş fakat ilan edilmemiş bağımsız bir devlet oluşumu ortaya çıkmıştır. AKP Kürtlere özerklik verip Türkiye’yi bölmek için Irak’ın kuzeyindeki sözde Kürt idaresi ile de elele vermiştir. Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’da karşılayıp kucaklarken, Türklük bilincinden yoksun AKP'liler bu azılı Türk düşmanı ve PKK destekçisine “Türkiye seninle gurur duyuyor” şeklinde tezahürat yaparak, milletimize olan kinlerini kusmuşlardır. Başbakan yardımcısı Kürt kökenli Hüseyin Çelik, “Irak bölünürse Kürdistan bizim kardeşimizdir” diyerek Kuzey Irak’taki oluşumu Kürdistan olarak nitelemiş ve Irak’tan ayrılıp bağımsızlık ilan etmesine destek vermiştir. Tayyip Erdoğan ve birçok AKP’linin Irak’ın kuzeyindeki korsan oluşuma sevgisinin önemli bir nedeni de ile bu bölgeyle olan akçeli iş ve ticaret ilişkileridir. AKP, Barzani’nin Kuzey Irak petrollerini gasp edip bunları uluslararası piyasalarda Irak hükümetinden bağımsız pazarlamasına yardımcı olmuştur. Ayrıca IŞİD’in ele geçirdiği petrollerin de pazarlamasını yapmaktadır. Böylece hem Türkiye’yi bölmekte hem de ceplerini doldurmaktadırlar. Barzani’ye verdiği destek yanında, Suriye iç savaşında El Nusra ve IŞİD teröristlerine verdiği silah, mühimmat ve lojistik destekle de, AKP hükümetinin Türkiye’nin, komşularının toprak bütünlüğünü savunan geleneksel politikasını alt üst edip, bu ülkelerin bölünmesi çabalarında aktif rol aldığının en açık kanıtıdır. Buna, Erdoğan hükümetinin IŞİD’i terörist olarak tanımlamayı reddetmesi de eklenirse, Irak ve Suriye’de dökülen binlerce masumun kanından AKP’nin doğrudan sorumlu olduğu ve bunun hesabını uluslararası forumlarda er veya geç verecekleri yadsınamaz bir gerçek olarak belirmektedir. AKP, Türk Milliyetçiliğine düşmandır. Erdoğan “Türk Milliyetçiliğini ayaklarımın altına aldım” demiştir. Tayyip, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkabilmek için, önce kurucu ideoloji olan Türk Milliyetçiliğini hedef almıştır. Hiçbir zaman Türk milletine ismiyle hitap etmemiş, sadece “bu millet” veya “benim milletim” ifadelerini kullanmıştır. Bundan kastı ise birbirine ulusal bir bilinç ile bağlı yurttaşlardan oluşan Türk milleti değil İslam ümmetidir. Tayyip, bu şekilde sadık oluğu siyasal İslam ideolojisine uygun davranmaktadır çünkü bu ideoloji “ kavmiyet ” diye adlandırdığı milliyetçiliği reddetmektedir; bütün Müslümanlar dili, ırkı, rengi ne olursa olsun İslam bayrağı altında toplanmalı ve Halife’ye biat etmelidir. Böyle bir dünyada, ırk, dil ve etnik köken temelinde kurulu devletlere yer yoktur. Onun için Türk Milliyetçiliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti yok edilmeli, Kürtlerle ve Araplarla bir federasyon kurulmalıdır. Bu nedenle, devlet kurumlarından ve bankalarından TC ibaresinin kaldırılması, başkanlık sistemine geçiş, yasama-yürütme-yargı erklerinin bağımsızlığına dayanan güçler ayrılığının ilkesi, PKK’ya tanınan serbestlikler ve Güneydoğu’da özerkliğe geçiş adımları, tevhid-i tedrisat ilkesinin ihlali ile imam hatiplerin ulusal eğitimin omurgası haline dönüştürülmesi şaşırtıcı değildir. Tüm Cumhuriyet devrimleri bir bir yok edilmektedir. Şah-Fırat adını verdikleri Süleyman Şah türbersinin nakliyle ilgili operasyonda, 928 yıllık ecdat toprakları terk edilmiş, IŞİD’in Musul konsolosluğuna saldırısı esnasında yapılan görüşmelerde Süleyman Şah türbesinin IŞİD’e verilmesinde mutabık kalınmış ve nihayetinde iki gün evvel operasyon adını verdikleri topraklarımızdan geri çekilme gerçekleştirilmiştir. Süleyman Şah türbesi korunmuş olsa idi TSK ile IŞİD çarpışacak ve TSK’nın üstün geleceği bilindiğinden ABD’nin ve yeni stratejik ortağı PYD’nin hedeflerine ters düşeceğinden bu yöntem uygulanmıştır.   Muhalefetin durumu: İktidarın 13 yıla yakın yönettiği bu vahim manzara karşısında muhalefet tamamen etkisizdir. Kemal Kılıçdaroğlu denilen piyon, CHP’nin başına Cemaat ve AKP operasyonu ile getirilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun AKP’ye karşı yaptığı muhalefetin mihenk taşı yolsuzluk konusudur; onun dışında CHP ve MHP, AKP’nin TC’nin varlığına ve birliğine kastetmesi, ülkemizi bölmek için PKK ile anlaşması, laik sistemi yok etmek için attığı adımlar, eğitimin dini esaslara bağlanması girişimleri gibi esas konularda sessiz kalmaktadırlar. Hatta açılım konusunda CHP, AKP’ye mecliste destek de vermiştir. CHP lideri Kılıçdaroğlu, parti liderlik kadrolarına PKK ve Cemaat yanlısı, bölücü, yıkıcı ve gerici unsurları almış, Atatürkçü ve ulusalcılara savaş açmıştır. Kılıçdaroğlu idaresindeki CHP, Türk milliyetçiliğini bir kenara atmış, 1930'lu yılların CHP’sini bizzat parti liderinin ağzından kınamıştır. Kılıçdaroğlu, Dersimli bir Alevi olarak TC’den ve Türk Milliyetçiliğinden nefret etmekte, federatif bir yapıyı onaylamaktadır. AKP’den farkı, kendilerinin daha dürüst olduğu fakat bölücü-yıkıcı politikaları aynen devam ettirecekleri şeklindedir. MHP ise AKP’ye sadece sosyal medya üzerinden ve yazılı basın açıklamaları yaparak  muhalefet etmektedir. Sınır ötesi harekat tezkeresi izninde AKP’ye destek veren MHP o günden bu yana verdiği destek konusunda AKP’yi sıkıştırmamış, birkaç millet vekilinin verdiği soru önergesi ile sorular sınırlı kalmıştır. Gerçekten de AKP’nin hedefi, Sevr Antlaşması’nın hortlatılarak Kürdistan’ın kurulması ve Ermenistan’a toprak verilmesi ve Erdoğan hanedanının yeni bir Osmanlı hanedanı olarak bu topraklar üzerinde yüzlerce yıl hükümranlık sürmesidir. Maalesef buna karşı durabilecek bir muhalefet yoktur. Seçim sisteminde uygulanan hile ve oyunlarla, AKP’yi demokratik seçimlerle indirmek de imkânsız hale gelmiştir. Erdoğan’ın 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması da zaten engellenemeyecek bir gelişmeydi. Ülke içerisinde, demokratik toplumsal eylemlerle Tayyip’i ve AKP’yi istifaya zorlayacak hiçbir sivil toplum kuruluşu da kalmamıştır. Çare şiddete ve tacize maruz kalan, açlık sınırının altında yaşamak zorunda kalıp aile geçindiren, ekmeği aşı çalınanların, gelecekleri gasp edilenlerin ve bu iktidarın yaratmış olduğu toplumsal kutuplaşmadan dolayı bir türlü hak ettiği yeri toplumda ve siyasette bulamayan başta kadınlarımızın, sürekli mağdur edebiyatı yapan ve bundan nemalanan iktidarı sandığa gömmesiyle başlayacaktır. Bunu da başarabilecek olan, seçme  ve seçilme hakkını batılı kadılardan çok daha evvel Atatürk tarafından verilen Türk kadınlarıdır. Uyan Ey Türk Gidiyoruz!!!

 

HANDAN ÖMER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Handan ÖMER Arşivi
SON YAZILAR