MESELE ARTIK MHP’Yİ BÖLMEK, SEN HALA ANLAMADIN MI?
Öncelikle sürecin nasıl başladığının altını çizmek lazım. Düşünüldüğü gibi 1 Kasım seçim sonuçlarına bakarak ortaya çıkmış bir hareket değildi hanımefendi etrafında toplanma, vekil adayı gösterilmeyeceğinin ortaya çıkmasından itibaren başlandı hazırlıklara.
Tabii Genel Başkan adayı olarak ortaya çıkması için 1 Kasım seçimlerinde MHP’nin başarısız olması, mümkünse baraj altında kalması gerekiyordu. Elbette tamamı değil ama bugün hanımefendinin yanında olan bazı il ve ilçe başkanları 1 Kasım seçimlerinde el altından ya AKP’ye çalışmıştı, ya da en azından MHP’nin başarısı için en küçük bir çaba harcamamış, vekil adayları ile sahaya çıkmamış, vekil adaylarını yalnız bırakmıştı.
Genel Merkez tarafından görevden alındığı için mağduru oynayan bazı il ve ilçe başkanları1 Kasım gecesi teşkilat binalarında seçim sonuçlarını kutlayacak kadar büyük dava adamıydı!
Sırf Devlet Bahçeli gitsin diye 1 Kasım seçimlerinde ülkeyi AKP’ye teslim edenlerin “AKP’yi biz deviririz” söylemi ve“Devlet Bahçeli Saray’la anlaştı, seçimi sattı.” gibi yalan ve iftiralara sarılması nasıl bir utanmazlık içinde olduğunun vesikası idi. Bu yaşananları bilmeyen birçok delege, ülkücü ve sıradan vatandaş seçim sonuçları sebebiyle buna inanacak veya acaba diyecek kadar hayal kırıklığı içindeydi. Elbette burada Genel Merkez’in meseleyi iyi anlatamaması (ki bu durum MHP’nin zaten kronikleşmiş en temel sorunuydu, 7 Haziran’dan sonraki ilkeli tutum da doğru anlatılamamıştı) ve 1 Kasım seçim sonuçlarına duyulan öfke de çok önemli bir rol oynamıştı.
Büyük hayal kırıklığı yaşayan öfkeli kitleyi fırsat bilen kişilerin olağanüstü kurultay çağrısı yapması MHP’de alışık olunmasa da elbette olağandı ve demokratik bir tutumdu. Ancak henüz 1 yıl önce olağan kongresini gerçekleştirmiş, bu kongrede de karşısına hiçbir rakip çıkmamış bir yönetimin olağanüstü kongreye gitmek istememesi de, hele ki kongre isteyenlerin büyük bölümünün partinin başarısız olması için çalışmış kişilerden oluştuğu bilindiğinde, gayet olağandı ve bir haktı. Bugünden bakınca meselenin çok uzamış olduğu açık olsa da, parti yönetiminin, ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle, parti içi tartışmalarla ülke gündeminden kopmak istememesinin de muhakkak ki kurultay taleplerini geri çevirmede rolü vardı.
Elbette kurultay toplanması için imza toplanması da demokratik ve hukuka uygun bir durumdu. Ancak hukuk sadece bir taraf için geçerli değildi. Parti Tüzüğünün 63. maddesindeki “…Büyük Kongre delegelerinin en az beşte birinin imzaları ile birlikte noterce onaylı yazılı talebi üzerine çağrılabilir.” Hükmü kurultay toplanmasını biraz da mevcut yönetimin inisiyatifine bırakıyordu. Bu manada, mevcut yönetimin böyle bir inisiyatifi kullanması eleştirilebilse de kınanacak bir durum değildi. Kaldı ki tüzük ve yine bu tüzük maddesindeki “…olağanüstü toplantılarda seçim yapılamaz.” hükmü bugün olağanüstü kurultay çağrısı yapan bazı Genel Başkan adaylarının da olumlu oy vermesi ile en son 2009 yılında değiştirilmişti.
Daha sonra olağanüstü kurultay toplanması ile ilgili hukuki süreç başladı ve olağanüstü kongre yapılmasına ilişkin mahkeme kararı bir başka mahkeme kararı ile durduruldu ve konu Yargıtay’a taşındı.
Buna rağmen Genel Başkan adayları, sanki mahkeme kararı yokmuş ve hukuki süreç işlemiyormuş gibi kongre yapılabilmesi için Yargıtay kararını beklemek gerektiğini bile bile mağduru oynamak, kamuoyunu arkalarına alarak mahkeme üzerinde baskı oluşturmak ve MHP yönetimini iktidar koruyormuş algısı yaratmak amacıyla 15 Mayıs günü yüzlerce iyi niyetli delege ve ülkücüyü bir otel önünde topladılar, tel örgülere tutunarak, tomaların üzerinde resim verdiler. Adaylardan birisi diğer adaylardan ayrıldıktan sonra miting bile yaptı.
Mayıs ayının sonu yaklaşırken, “Devlet Bahçeli koltukta kalmak için Saray’a biat etti, Yargıtay MHP yönetimini kurtaracak, kurultay yapılmasın kararı verecek” iddia ve iftiralarının aksine Yargıtay 18. Hukuk Dairesi olağanüstü tüzük kurultayı yapılmasına oy birliği ile karar vermişti. Bu karar hukuk zaferi olarak lanse edilirken, Saray’ın Yargıtay üzerindeki etkisinden hiç bahsedilmedi!
19 Haziran’da olağanüstü tüzük kurultayı toplandı, nedense buna 15 Mayıs’taki gibi iktidar polisiyle, valisiyle engel olmaya çalışmamıştı! Ancak bu kurultayda, kurultaydan ziyade “whatsapp noter” gibi rezillikler konuşuldu. Özellikle bir adayın ekibinin yapmış olduğu somut usulsüzlükler ve hukuk ihlalleri nedeniyle bazı delegelerin konuyu mahkemeye taşıması üzerine tüm kararlarıyla birlikte kurultay geçersiz sayıldı, ihtiyati tedbir konuldu. Bazı Genel Başkan adayları da tüzük kurultayının hemen sonrasında, kurultayda yaşananlardan dolayı kurultayın iptal olabileceğini söylemişlerdi. Ama kurultay iptal olduğunda bu Genel Başkan adaylarının sözleri nedense unutuldu, yine Saray’ın hukuka müdahalesinden bahsedildi.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım süreçte elbette tarafların kendi menfaatlerini korumak amacıyla hukuk yoluna başvurması sonuna kadar haklarıydı. Bunların tamamına da saygı duymaktı bize düşen.
Ancak, MHP Genel Merkezi ile aynı gün, aynı saatte, aynı şehirde, Genel Merkeze 2 km uzaklıkta özel olarak kiralanmış bir otel salonunda “paralel bayramlaşma” programı tertip etmek; MHP’yi, ülkücü hareketi bölme hareketi idi. Gelen tepkiler üzerine bayramlaşmayı iki saat ileriye alarak masum görünme çabası da ülkücünün aklıyla alay etmekti.
Hiç kimse bunun masum bir hareket olduğunu ileri süremezdi. Hiçbir siyasi parti, hiçbir camia böyle bir girişimi hoş göremezdi. Hoş görecek kadar taraf olanlar, hırsı ve öfkesi aklının önüne geçmiş, akıl tutulması yaşayanlardı. Zaten paralel bayramlaşmaya hanımefendi dışındaki Genel Başkan adayları da davet edilmelerine rağmen katılmamışlardı.
“Paralel bayramlaşma”yı kimler önermişse muhakkak ki ülkücü camiayı tanımayacak kadar dışarıdan birileriydi. “Paralel MHP” amaçlıyoruz mu demek istemişlerdi, bilinmez. Ancak, kim önermiş olursa olsun, bu öneriyi kabul ederek böyle bir girişimde bulunanların niyetinin iyi olduğunu söylemek mümkün değildi.“Paralel bayramlaşma”nın, çokça dillendirildiği gibi yeni parti kurmak amacında olunması halinde partiden ihraç edilerek mağduru oynamak için yapılmış olabileceği gelmiyor da değildi insanın aklına…
Bayram gibi birlik, beraberlik, küslerin barışması gibi anlamlar içeren bir günde ülkücüleri birbirine düşürecek, camiayı bölecek, Devlet Bahçeli’ye muhalif olmayı aşarak doğrudan MHP’nin kurumsal kimliğine saldırı anlamına gelecek bir hareket kabul edilebilir şey değildi ve hanımefendinin taraftarları dışında birçok muhalif ülkücü tarafından da sert tepkiye neden olmuştu.
Böyle bir fitneye bulaşanların, kimse kusura bakmasın, ülkücü iradeden söz etmeye de hakkı yoktur. Bazıları, başka denizlerde yelken açmaya alışık olabilir ancak MHP bizim yuvamızdır ve yuvamızın dağılmasına ne olursa olsun izin vermeyeceğiz.
“Paralel bayramlaşma” fitnesi ile hızını alamayanlar, kurultay yapmayı beceremeyenler, şimdi Erciyes Kurultayı’na katılacaklarmış. İşin ilginç tarafı, sırf Devlet Bahçeli’ye muhalefet olsun ve ülkücüler bölünsün diye böyle bir karar alan Genel Başkan adaylarının çoğu bu kurultaya daha önce hiç katılmamış kişiler. Ayrıca insan sormadan edemiyor, milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, Meclis Başkan Vekili oldukları uzun yıllar boyunca Devlet Bahçeli’ye “Erciyes Kurultayı’nı yeniden başlatalım” önerisinde bulunmuşlar mıydı acaba?
Velhasılıkelam, önce MHP’de yönetimi ele geçirmeye çalıştılar. Bunu başaramayacaklarını gördüler ve artık MHP’nin kurumsal kimliğine saldırıyor, ülkücüleri birbirine düşürmeye ve MHP’yi bölmeye çalışıyorlar, sen hala anlamadın mı ülküdaş?
Bir ülkücü elbette muhalif olabilir, Devlet Bahçeli ve yönetimini beğenmeyebilir, her ülkücünün MHP Genel Başkanlığına aday olmaya hakkı da vardır. Ancak MHP’nin kurumsal kimliğine saygısı olmayan ve MHP’yi bölmeye çalışan bir ülkücü olması mümkün değildir.
AKP’yi iktidardan indirmek için yola çıktıklarını ileri sürerek ortaya çıkanların MHP’yi, ülkücü camiayı bölmeye ve birbirine düşürmeye çalışması, aslında kimin neye hizmet ettiğini ortaya koymuyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.