EY ADALET GEL BUL BİZİ
Son zamanlarda suçluyu linç etme furyası başladı. Yasal olarak kişinin suçluyu suç esnasında yakaladığı an güvenlik güçlerine teslim etmesi gerekiyor. Şimdilerde durum değişti. Vatandaş suçluyu suç esnasında yakaladığı an linç etmeye başladı. Uyuşturucu satan torbacıyı etek giydirip sokaklarda gezdirenler, yine uyuştucu satanları yakalayıp dövenler, tacizciyi linç edenler, hırsızı döverek tanınmaz hale getirenlerin görüntülerini neredeyse her gün izliyoruz. Peki toplum neden suçluya cezasını kendi verme eğilime girdi?
Suçun Sosyolojisi ve Cezanın Felsefesi alanına giren 'Öngörülen Ceza ve Arzu Edilen Ceza' bölümüne göre "Varlık açısından cezanın yasalarda öngörülen bir suça karşılık gelen müeyyide olarak infaz edilmesi" büyük önem arz eder. Bu, toplumda günah ve ayıp gibi değerlerin yasalarda suç olması gerektiği anlamını taşır. Zira etik olmayan tüm eylemlerin karşılığı cezai bir yaptırım ister ve buna ADALET denir.
Sosyolojiye göre toplumlar devletleştikçe devletin toplum üzerindeki asayiş baskısı toplumların adalet duygusunun aşırı yüceltilmesine sebep oluyor. Adalet duygusu arttıkça da ceza, devlet eliyle sağlanan asayiş durumunu kontrol altına alan zaruri bir araç haline geliyor.
Her geçen gün çoğalan ve daha da karmaşıklaşan suç karşısında devletin kurumları tarafından yazılı kurallar oluşturulur. Bu kurallar suçun gelişim hızına yetişemediği için sürekli eksik kalır. Bu durum ise adaletin bireyselleşmesine sebebiyet verir. Kişi hangi suça hangi cezanın karşılık geldiği konusunda tatmin olmaz ise cezayı kendi elleriyle vermeyi daha adaletli bulur.
Ceza felsefesine göre "Verilecek ceza veya cezalar ile bunların türleri arasındaki seçimler, yaşanılan toplumun sosyolojik yapısına bağlıdır." Ancak ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti yasaları toplumun dini ve kültürel yapısına karşılık bulma konusunda sıkıntılar içermektedir. %99'u Müslüman olarak adlandırılan Türk toplumu, Müslüman olmayan toplumlarda uygulanan yasalardan türetilen kurallar ile yargılanmaktadır. Durum bu haldeyken kişi geleneklerinin ve inançlarının kuralları ile yargılanmalıdır. Aksi takdirde ya yargılandığı kuralların gelenek ve inançlarına geçiş yapar ya da gelenek ve inançlarına bağlılık adına kendi adaletini kendi elleriyle sağlama gayreti içine girer.
Bu tespit son zamanlarda yaşadığımız olaylara da açıklık getirir. Vatandaş devletin vereceği cezanın adaletli olmayacağını düşündüğü için suçlunun cezasını kendi verme eğilimine giriyor. Bir hırsızı ya da tacizciyi polise teslim ettiğinde ertesi gün sokakta elini kolunu sallayarak gezeceğini bildiği için cezasını kendi veriyor. Teröristin en iyi ihtimalle cezaevinde keyif yapacağını bildiği için teröriste ölüm istiyor. Tecavüze kızıyor fakat tecavüzcünün cezaevinde tecavüze uğramasını bu yüzden meşru buluyor.
Bir toplumda adalet bittiği an kargaşa ve kaos başlar. Bunu tüm sosyal ve teknik bilimler böyle açıklar. "Linç kültürü geri kalmış ülkelerin geleneğidir" tezi de geri kalmış ülkelerde adalet kavramının uygulanmaması yüzündendir.
En son olarak küçük kıza koca parke taşıyla acımasızca vuran adam iki gün sonra başka birini taciz ettiği için gözaltına alınıyor ve salınıyor. Bu suçlunun ahlaksız suçuna rağmen elini kolunu sallayarak dışarıda gezmesi devletin adalet kavramını yaralıyor ve bu adaletsiz durum kişiye kendi adaletini arama ve suçluya cezasını kendi elleriyle uygulama hakkını sağlıyor. "Polis alsa mahkeme salıyor" gerçeği adaletin iflasıdır. Tacizin, tecavüzün, terörün, hırsızlığın karşılığı sokakta rahatça gezmekse kimse Türk milletinin kendi cezasını kendi verme isteğine karşı gelemez.
Şayet sistem böyle devam ederse, devlet adaleti kalkar kişi adaleti devreye girer. Bu kaos demektir. Kaos karmaşıklık demektir. Karmaşıklık ise kan ve gözyaşı demektir.
Yasaların suç artışının hızına yetişemediğini kabulleniyorum ancak adaletin insan nazarında karşılık bulmamasını kabullenmiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.