Ahmet Alperen Cengiz

Ahmet Alperen Cengiz

30 AĞUSTOS’UN PAROLASI: MİLLİYETÇİLİK!

Üç cihana hükmeden, merhameti ve adaleti ile tüm milletlere nam salan şeytanilerin korkulu rüyası, rahmanilerin yürek sesi Osmanlı, 1699 yılına geldiğinde Karlofça Antlaşması ile gerileme dönemine merkezi otoritenin, eğitimin, askeriyenin ve ekonominin bozulmasına bağlı olarak girmiştir. 18. yüzyılı gerileme dönemiyle bitiren Osmanlı Devleti, bu yüzyıla girdiğinde artık resmen çöküşü başlamış, büyük toprak kayıpları hasebiyle ayakları üstünde duramayan bir devlet haline gelmiştir. İlköğretimin zorunlu hale gelmesi, Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi, polis, posta teşkilatı kurulması ve Yeniçeri Ocağının kaldırılması gibi birçok ıslahat girişiminde bulunan Osmanlı, bazılarını gerçekleştirse de hastalığın asıl tespitini yapamadığı için, teşhis girişimi başarısız olmuştur. Sadece 19. yüzyıla kadar büyük devletlerin kendi aralarında rekabet yaşamasını fırsat belleyip, denge politikası izleyerek yaşadığı ağır hastalığın getireceği eceli bir süre daha erteleyebilmiştir. Daha sonraları birinci sınıf devletlerinin sömürü kıstaslarına uyan nebih ve esil devletimiz, Rusya’nın sıcak denizlere inmek istemesi ve diğer Avrupai devletlerin her daim Anadolu toprakları üzerinden planlar yapması artık kutsal topraklarımıza resmen işgali başlatmıştır.

Açlık, sefalet ve dünya devletleri ile boğuşmalar yaşana dursun, dönemin aydınları bu kara günlerden kurtulmanın fikri boyutu üzerine çalışmalar yürütüyor ve kurtuluş reçetesi olarak dört büyük fikir ortaya çıkıyordu.

  • Osmanlıcılık

  • İslamcılık

  • Batıcılık

  • Türkçülük

Osmanlıcılık fikri Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan her ferdi, Osmanlı halkına mensup ve eşit görme politikası iken, bu fikir azınlıkların ayrılıkçı tutumları sebebiyle başarısız olmuştur.

İslamcılık fikri ise dünyada yaşayan tüm Müslümanların hilafet kanalıyla merkezi otoriteye bağlandırıp, din vasıtasıyla bir ümmet birliği sağlamayı öngörüyordu. Lakin Hindistan ve Buhara Müslümanlarından gelen yardımlar hariç Arap devletlerin başta İngiltere ile gizli ittifaklar yapıp, namlumuz batıya doğrulmuşken bizi sırtımızdan vurmasıyla başarı gösterememiştir.

Batıcılık fikri, kuruluşun temellerinde ülkemizin refahları konusunda kısmen uygulansa da o dönemde bu fikir, batı taklitçiliğini öngörmesiydi. Doğru olan ‘’İlim Çin’de de olsa gidip alınız’’ düsturu iken o dönemde batının tekniği ve biliminin yanı sıra ahlak(sızlık)ını, örf ve adetlerini de getirmek olan bu fikir Türk milletinin Avrupa halkıyla uyuşmayan kültürü sebebiyle başarısız olmuştur.

Kurtuluş reçetesi Türk Milliyetçiliği…

Bu fikir akımlarının yanı sıra kurtuluşun son ve asıl reçetesi olan Türkçülük fikri doktrini harabat olan devletin ve sefil duruma düşen milletin milli bilincini, manevi ırmağın nuruyla uyandırmıştır.

Bu fikrin önemli temsilcilerinden olan Ziya Gökalp’in;

‘’Yolumuz gaza, sonu şehâdet,
Dinimiz ister sıdk ile hizmet,
Anamız vatan, babamız millet,
Vatanı ma’mur eyle Yarabbi!
Milleti mesrur eyle Yarabbi!’’ dizeleri bu manevi ırmağın nuruyla yıkanıp yürekler de köz olan milli duygunun alevlenmesinin en önemli örneğidir.

Osmanlı Devleti’nin sonlandırılması bu fikir doktrininin parola olması ile istiklal mücadelesini başlatmış, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı ve tüm vilayet bölgelerinde yaptığı kongreler, milli bilincin uyandırılmasıyla beraber mu’teberan Türk milletinin tank ve topla değil taş ve sopayla mücadele ettirecek kadar güçlendirilmiştir.

Milliyetçi duygu tekrar sağlandığında artık Tük milleti def-i işgale hazır hale gelmiş, yedi düvele meydan okuyacak cesareti yüklenmiştir. Tekrar tekrar nitelendirmekte fayda görüyorum ki kurtuluş parolası olan Türk Milliyetçiliği harabat durumda olan devletin ve sefil durumda olan milletin milli bilinç ile yeni bir devlet, yeni bir güç haline getirmiştir.

İstiklal Harbi emperyalist güçleri ve Damat Ferit zihniyetini Anadolu topraklarından kovduktan sonra asrın stratejisine cevap verebilecek olan cumhuriyet rejimi ile egemenliği milletin eline teslim etmiş, kurtuluş kahramanları olan Türk milletinin adını devletin ismine vermiştir.

Selçuklu ile başlayan, Osmanlı ile cihan hâkimiyetine uzanan ve Türkiye Cumhuriyeti ile mevcudiyetini devam ettiren Anadolu Türkleri, nam-averan vatanperverliği ile 30 Ağustos’a uzanmıştır.

30 Ağustos; Türk’ün, Türklük bilinci ile manevi nur ırmağına girmesinin sonucudur.

30 Ağustos; Nene Hatunların, Sütçü İmamların, Gazi Antep’in ve Şanlı Urfa’nın ‘’Bebesiz yaşarım, vatansız yaşayamam!’’düsturunun zaferidir.

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Alperen Cengiz Arşivi
SON YAZILAR